Haiiiiii, ben geldiiim. Amaaa ne sıcak bugün arkadaşşş, eridim bittim cidden. Valla bu sıcaklarda çok aktif olamayacağım gibi görünüyor dostlar imdaat yani.
Yazım yanlışlarım varsa affoluna, keyifli okumalar dilerim lokumlarım! xX
**
Bahçeye geri dönmüş ve çınar ağacının dibine çökmüştüm. Prensten ayrıldığım halde onun o nane aromalı kokusu burnumu esir almıştı sanki.
Kendisi gitmesine rağmen kokusu gitmemişti. Başımı ağaca yaslayıp dizlerimi karnıma çekerken parmak uçlarımla dudaklarıma dokundum.
Dudaklarıma tembel bir gülücük yerleşirken, elmacık kemiklerime bir sıcaklık bastığını hissettim. Gerçekten benden hoşlanıyor muydu? Benden etkilendiğini söylemişti onu vurduğum gece... Ah Tanrım. Koskoca prens, yoksul bir çiftçiyi mi beğenmişti? Üstelik... Ben erkektim.
Parmaklarımı dudaklarımdan indirip gözlerimi aralayarak başımı silkelenmek istercesine iki yana salladım. Ona gönlümü kaptıramazdım, sonucum idamla cezalandırılmak olurdu. Bunu onun da iyi bildiğine emindim, ah ama çok güzel öpmüştü...
Başımı ağacın tırtıklı gövdesine çokta sert sayılmayacak bir şekilde vurdum. Ardından bana verdiği merhem kutusunu çıkarttım.
Parmaklarımın ucuyla merhemin çini taşlarından yapılma sevimli görünen dış kısmını okşadım.
Tam o sırada hemen yanıbaşımda bir gölge belirdi. Başımı çevirip merhemi hızla cebime geri tıkıştırmak için hamle yapacağım anda, Jimin benden daha hızlı bir atak yaparak merhem kutusunu elimden aldı.
"Siktir, bu... Bu pahalı bir çini taşı. Nereden buldun bu kabı?" Dudaklarımı şişirerek oflarken hızla ayağa kalkıp merhemi elinden çekerek geri aldım.
"Yolda buldum. Ormana giriş yolunda, biri düşürmüştü. İçinde merhem vardı, ben de dudağıma sürdüm." diye mırıldandım.
Gözleri şüpheyle kısılırken ellerini beline atıp beni baştan aşağıya süzdü. "Sen az önce sırıtıyordun da. Dudağına falan da dokunuyordun, gördüm ben." diye homurdandığında yanağımın içini dişledim.
"Aklıma bir şey gelmiştir gülmüşümdür, gülemem mi Jiminah, hem dudaklarım sızlıyordu biraz o yüzden parmak uçlarımla sıvazladım, ay ben sana niye hesap veriyorum yaaaa?" Koşarak sırtına zıpladığımda, kıkırdayarak, "Ay tamam be kızma Jungkookie." diye mırıldandı.
Yalan söylemeye devam ettiğim gerçeğiyle gözüm seğirirken, başımı az önce oturduğum ağacın gövdesine doğru indirince ağzım bir karış aralandı.
"Jimin! Buradaki odunlara ne oldu?!" En son ormana geçmeden önce topladığım odunları ben buraya bırakmıştım, ama öpücüğün etkisinde o kadar kalakalmıştım ki odunların olmadığını bile yeni fark etmiştim!
Hızla sırtından kayarak ayak tabanlarımı zeminle buluşturduğum gibi merhem kutusunu cebime tıkıştırdım.
"Ben görmedim odun modun ya, haberim yok." dediğinde elimin ayasıyla alnıma vurdum. "Lanet olsun odunlarımı da mı çaldılar... Bu hırsızı bulursam... Kahretsin ya!"
****
2 gün sonra |
Jimin uyurken pazara inmiştim. Prens Taehyung'un verdiği külçe altınlarla ev için bir kaç eşya alabilirdim. Bir tane külçe altını da çiftlik için gübre veya malzeme almak için bırakmıştım.
"Ahjussi, bu altınları bozdurmak istiyorum." dedim tezgaha kesenin içindeki altınlarımı dökerek.
Uzanıp bir tanesini hızla aldı ve gerçek olup olmadığını kontrol etti. Sonra gözleri benim kıyafetlerime kaydığında kaşları çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEAR FARMER • TAEKOOK ✓
FanfictionPrens Kim Taehyung, çiftçi Jeon Jungkook'a gönlünü kaptırmıştı. Semetae! Ukekook! Yan ship yoonmin Mini fic, bölümler kısa kısa, çerezlik. Başlangıç tarihi: 16.05.2022 Bitiş tarihi: 22.09.2022