Haiiii, ben geldiiim. Gece kuşlarıma selam olsuuun. Bölümü yazdığım ve bitirdiğim gibi salayım dedim, taslak tutma özürlüsü biri olarak :') Sınava giren herkesin umarım sınavı çok iyi geçmiştir, umarım dilediğiniz ve istediğiniz puanları alırsınızzz <3
Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
**
Elim ayağım panikten kesilirken, prens Taehyung'un yardımıyla kilitlenip kalan vücudumu harekete geçirip dolabın arkasına girip saklandım.
Dizlerimin üstüne çömelip bulunduğum noktaya sinip kaldığımda, saniyeler sonrasında sürgülü kapının açılış sesi kulaklarımda uğuldadı.
"Prens Taehyung, neden hâlâ okçuluk derslerine gitmedin?!" Kral'ın o katı sesi kulaklarımı çınlattığında, elimle ağzımı kapayarak sessiz kalmak için çabaladım.
"Baba, okçulukta iyi sayılırım artık." Prens'in son derece dingin çıkan sesine rağmen sözlerini bezgin bir şekilde dile getirdi.
"Baba değil, kral! Kral'ım diyeceksin! Artık çocuk değilsin. Kafana göre takılmaya çalışmaya son ver. Eğitimlerine devam edeceksin! Komutanı reddetmişsin, kime sordun reddederken?!"
"Kral'ım, özür dilerim. Bir daha olmayacak." Prens'in son derece saygılı sesinin ardından Kral'ın memnun gülüşü aksetti kulaklarımda.
"Düş peşime. Şu okçuluk derslerine devam et bahçede ve ben de seni izleyeyim, bakalım geliştin mi, gerçekten de iyi misin, görelim."
*
Prens gideli bir saati geçmişti ve ben saklandığım yerden çıkmamıştım bile. Kapının önünde nöbet tutan askerler vardı, bu yüzden gitmek istesem dahi burada kalakalmıştım.
Ahırı temizlemem, hayvanlarımı otlatmam gerekiyordu. Prensin ne zaman döneceği bile belli değildi.
Oflayarak yavaşça masanın kenarından tutunup ayağa kalktım. Kapının önündeki askerlerin nöbet değiştireceği muhabbetlerine kulak kabartınca bu fırsatı değerlendirebileceğim gerçeğiyle atağa geçtim.
Ayak parmak uçlarımda kapıya doğru ilerleyip hafifçe kapıya kulağımı yaslayıp dinledim.
Uzaktan konuşan askerlerin sesi geliyordu. Kapının kenarlarından tutarak yavaşça aralayıp o ufacık noktadan dışarıyı kolaçan ettim.
Görüş alanımda hiç bir askerin bulunmadığını idrak edince de kapıyı geçebileceğim ölçüde aralayıp dışarıya çıktığım gibi eğilerek kapıyı geri kapattım.
Sol köşemde konuşan askerleri görünce hışımla sağ tarafa doğru koşturmaya başladım.
Etrafı kontrol ede ede, ilerledim. Ön kapıda da arka kapıda da askerler diziliydi. Siktir, ben nasıl çıkacaktım...
Saçlarımı çekiştirerek, gergince yutkundum. Tamam ön kapıdan çıksam askerler beni görmüştü, öyle değil mi? Sonuç itibariyle bana kimse bir şey demezdi... Ama lanet olsun Kral'a yakalanmaktan deli gibi korkuyordum. Üstelik yanımda prens yokken, sarayın içinde bu şekilde geziyor olmakta müthiş bir hadsizlik gibi geliyordu. Kahretsin...
Uzun boylu lacivert ve siyah hanbok kıyafetleri içerisinde ilerleyen iki kişiyi gördüğüm anda bulunduğum duvarla bütünleşmek istercesine sinip saklandım.
"Namjoon-ah, Taehyung atışlarını geliştirmiş fark ettin mi?" Tatlı ve son derece sempatik bir ses işittim.
"Evet, fark ettim. Ama bilirsin, Taehyung söz konusuysa istediği her şeyi yapar Jin hyung." Adının Namjoon olduğunu öğrendiğim tok ses peşi sıra kulaklarımı doldurdu.
Jin ve Namjoon kimdi, bilmiyordum ama son derece soylu kıyafetleriyle sarayda geziyorlardı, tıpkı Taehyung gibi. Diğer prensler olabilirler miydi ki? Huh, bilemiyorum ama beni görmeleri pekte iyi olmazdı. Prens Taehyung'un odasına geri dönsem çok daha iyi olacaktı sanırım.
O gelene kadar bekleyecektim mecburen. Çünkü burada her an saraydan birine denk gelmem an meselesiydi ve hiç mi hiç enselenmek istemiyordum.
Onlar konuşa konuşa uzaklaşırken, şükür ki beni fark etmediler. Soğuk terler dökerek sindiğim noktadan ayrılıp geri döneceğim sırada, önüme biri çıktığında çığlık atma isteğimi güç bela bastırdım.
Karşı karşıya kaldığım tanıdık çakmak gözler olduğunda tuttuğum nefesimi yavaşça havaya saldım. "Neden dışarıdasın Tanrı aşkına?" Bileğimden yakalayarak beni iki kalenin arasına alarak etrafı kolaçan etti.
Kolları başımın iki yanından kalenin betonuna yaslanırken, çevreyi turlayan gözleri benimkilerle buluştu.
Eğilip ağzımın ortasına dudaklarını aniden bastırdığında, nefesim tekledi.
Dudaklarımızı ıslak bir sesle ayırıp, "Odama geri dön. Seni çıkaracağım, ama şu an değil. Şu an riskli güzelim."
"Prensim... Ben, ben çıksam? Lütfen... Birisi odanıza gelecek diye öldüm korkumdan. Şimdi de yakalanacağım diye ödüm kopuyor. Lütfen... Çıkmama yardım edin." diye fısıldadım, her ne kadar gerginliğimi örtbas etmeye çabalasam da, başarılı olduğum durumu aşikârdı.
Betona yasladığı kollarına abanmayı kesip avuçlarını oradan ayırdığı gibi yüzümü avuçladı. Nemli ellerinin duvarla temasından dolayı soğuklaşması içimi titretti.
Soğuk dokunuşu eşliğinde parmak uçlarıyla tenimi usulca okşadı. "Odama kimse gelmez. Arka çıkış için de ön bahçeden dolaşmamız gerekiyor. Kral bahçedeyken seni çıkarabilmem mümkün değil."
Başımı öne eğerek hafifçe olumlu anlamda salladım. "Prens Taehyung yine nereye kayboldu?!" Kral'ın gür sesi kulaklarımda çınladığında deliler gibi titredim.
"Siktir, gitmem lazım. Hemen şimdi odama geri dön güzelim." dedi ve çenemden tutup dudaklarıma bir öpücük daha kondurup koşarak uzaklaştı.
Duvara sürtünerek yere yıkılacakmış gibi bacaklarım zangır zangır titrerken, çarpıntım zirveye ulaştı. Kalbimi tutarak soluk soluğa arkasından bakakaldım.
Başımı iki yana sallayıp hülyalı gözlerle ona arkasından gözden kaybolduğu halde bakmaya devam etmeye son verip toparlanarak saklandığım noktadan etrafı kolaçan ederek sıyrıldım.
Parmak uçlarımda dikkatle prens Taehyung'un odasına geri dönerken birine yakalanmamak için dua etmeye başladım.
Dudaklarıma kondurduğu o yumuşak öpücüğünün baskısı halen daha tazeliğini koruyordu. Sanki dudakları hâlâ tenimdeymiş gibi... Ah Tanrım, o ciddi anlamda aklımı başımdan alıyordu.
Kalbim ağzımdan fırlayacakmış gibi hiddetle çarparken, gerginlikten su gibi terledim. Ensemden oluk oluk terler döke döke, askerlere yakalanmadan prensin odasının kapısı önüne varmayı başardım.
Kapının önünde nöbette duran tek bir asker bile olmaması şansına şükrederek kapıya uzandım.
Kapıyı aralamak üzere hamle yaptığım anda, kapı kendiliğinden içeriden aniden açıldı.
Beyaz tenli, saçları simsiyah olan lacivert hanbok kıyafetli kişiyle karşı karşıya kaldığımda nefesim kesildi. Kalbim tekledi. Beynimden aşağıya kaynar sular dökülmüş etkisiyle çalkalandım. Bu, az önce konuşmalarına şahit olduğum,Taehyung'u tanıyan ve gördüğüm kişilerden birisiydi. Siktir!
Benimle karşı karşıya kaldığı anda afallamış bir şekilde iri gözleri kısıldı.
Kalın dudaklarını yavaşça araladı. "Sen de kimsin?!"
**
Bölüm sonu :) Ağğğ şu fice bayılıyoruuum, Jungkook'umuz Jin bebeğimize yakalandı, huhhh. Bölümü umarım sevmişsinizdir. Gelecek bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. Seviyorum siziiii <333
Instagram & Tiktok: Sevvyniz / Sevvy97 & Twitter: Sevvyniz
-Şevval
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEAR FARMER • TAEKOOK ✓
FanfictionPrens Kim Taehyung, çiftçi Jeon Jungkook'a gönlünü kaptırmıştı. Semetae! Ukekook! Yan ship yoonmin Mini fic, bölümler kısa kısa, çerezlik. Başlangıç tarihi: 16.05.2022 Bitiş tarihi: 22.09.2022