Haiiii ben geldiiim. Ehehe nasılsınız bakalııım? Bugün içerisinde bir bölüm daha ekleme ihtimalim var, çünkümsü bu fice bir bölüm daha yazmak istiyor ben :D Amma oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen, oy ve yorumlar düşünce üzülüyorum :/
Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
**
İçim içimi yiyordu, gerginlikten ölmek üzereydim. Mideme sancılar giriyordu. Merhem sürdüğümden beri benimle konuşmamıştı. Sessizliği beni çok daha endişelendiriyordu. Fırtına öncesi sessizliğe kapılmışım gibi bir his vardı içimde. Huh...
"Prensim... Beni bağışlayın ne olur, ben size zarar vermek istemezdim." dedim aramızdaki sessizliğe son verip savunmaya geçercesine konuşmaya başlayarak.
"Hayır yani size neden bile bile zarar vereyim? Ne haddime..."
"Ben sadece... Sadece hayvanlarıma çok düşkünüm, çalındıklarından beri kendime gelemedim. Onlar benim çocuklarım gibilerdi." Tüfekle vurduğum anı düşündükçe beynimde şimşekler çakıyor, kafatasım karıncalanıyordu. Terliyordum.
Burnundan sert bir nefes çekip yüzüstü uzandığı noktada hafifçe kıpırdandı. Kollarına yasladığı başını oynatsa dahi gözleri kapalı bir şekilde durmaya ve sessizliğini korumaya devam etti.
"Böyle olsun istemedim... Affedin beni lütfen..." Bana istikrarla cevap vermezken kendimi tekmeleme isteğimi bastırdım.
"Sus artık." Derin sesi o sırada kulaklarımı doldurduğunda ensemi sıvazlayarak etrafta turlamaya son verip onun önünde duraksadım.
"Canımı... Canımı bağışlarsınız değil mi?" Dudaklarımdan kelimeler kıvrana kıvrana dökülmeyi başardığında, bileğimden aniden yakaladığı gibi beni yanına çekti.
Ani şekilde yanına bodoslama düşerken, nefesim gırtlağımda takılıkaldı. Genzimden düşmemin etkisiyle garip tiz bir ses fırladı.
"Biraz uyuyup dinleneceğim ve sen susacaksın." Bana cevap vermek yerine bambaşka bir şey söylediğinde gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Kirpikleri elmacık kemiklerini gölgelendiriyordu. Yanık tenine düşen ay ışığı teninde ahenkle dans ediyordu.
"Sustum." diye fısıldadım çekinceli bir şekilde onu izleyerek.
*
Belimi sıkıca sarmalayan bir baskı vardı ve dudaklarıma durmadan ılık bir dalga vuruyor, tenime yayılıyordu.
Ağzımı şapırdatarak başımı hafifçe çevirdiğim anda burnum bir şeye çarpınca irkilerek birbirine yapışan kirpiklerimi araladım hızla.
Bulanık görüş alanıma giren prensin yanık teni olduğunda nefesim tekledi. Burun burunaydık ve nefesleri dudaklarıma vuruyordu. Belime sıkıca sarılmıştı ve beni kendi yakınına iyice çekmişti. Siktir...
O kadar yorgundum ki, canımın tehlikede olduğu ve benim kellemi alabileceği düşüncelerine rağmen, onun yanında uyuyakalmıştım.
"P-prensim." diye fısıldadığımda, burnunu burnuma sürterek ağzıma uzanıp dudaklarını bastırdığında beynimde şimşekler çaktı. Gözlerim faltaşı gibi açılırken, başımı geriye doğru kaydırarak dudaklarımızın ayrılmasını sağladım.
Elimle dudaklarımı tutarken soluk soluğa kaldığımı fark ettim. Siktir, bu da neydi şimdi?
Dudağımdaki elimi indirip mışıl mışıl uyuyan prensin belimdeki elini usulca çekmeye kalkıştım.
Kolu arasından sıyrılacağım sırada sarsıldı. Gözlerimi ona çevirerek baktığımda, kirpiklerini yavaşça titreştirerek araladığını gördüm.
Kısık bakışları doğrudan benim gözlerimle orta yolda çarpıştığında, "Ne yapıyorsun?" diye homurdandı, uykulu sesiyle. Kaşları çatılmış, sorgulayıcı bakışları yüzüme sabitlenmişti.
"Ben şey... Şey uyuyakalmışım , kalk-kalkıyordum şimdi prensim." diyerek geveledim.
"Tamam, ben de uyandım. Artık saraya dönmem gerek." dediğinde sertçe yutkundum. "Bu durumda çokta iyi yürüyemem tabii."
"Ben taşırım sizi." diye atılıp hızla dizlerimin üstünde duracak şekilde ona arkamı döndüm. Onu saraya kadar sırtımda taşırsam, kellemi uçurmayı düşünüyorsa bile yardım etmeye çalıştığım ve pişmanlığımı anlayıp affedebilirdi.
"Sırtıma binin lütfen prensim." dedim ve omzuma elimin ayasıyla vurdum hafifçe.
*
Ayak tabanlarım artık gidemeyecek kadar kesilmeye başlamıştı. Ter içerisinde kalmıştım ve saçlarım alnıma yapışmıştı. Sandığımdan çok daha ağırdı, ama kendimi affettirebilmemin tek şansı onu sırtımda taşımak olarak gördüğüm için gıkımı çıkarmıyordum. Yaptığım şeyi düşündükçe beynimde kıvılcımlar çakıyordu. Tanrı aşkına, koskoca prensi tüfekle götünden vurmuştum. Adamın kalçası gitmişti benim yüzümden, doğru düzgün yürüyemiyordu bile. Offf!
Ellerini boynuma saran prensi dakikalardır sırtımda taşırken, düşüncelerimin derinliğinden sıyrılıp burnumdan derin bir nefes çektim içime. Cesaret nefesiydi bu.
"Prensim... Canımı bağışlayacak mısınız?"
Soluk soluğa başımı çevirip boynumun el verdiği ölçüde ona bakmaya çalıştım. Elleri boynuma dolanmış bir şekilde dururken başını biraz daha bana doğru eğecek şekilde yaklaştırırken, dudaklarına çarpık bir gülümseme asıldı.
Sonra dudaklarındaki gülüşü saniyeler içerisinde soldu. Yüzü ciddi ifadeye bürünürken, "Prense zarar verdiğin için cezalandırılmalısın." dedi otoriter sesi. Adamın götüne delik açmak üzereydim, şükür ki mermi sıyırmıştı. Buna rağmen koskoca prens benim yüzümden yürüyemeyecek hale gelmişti.
Titreyen dudaklarımı büktüm. "Cezalandırın tamam, hak ettim ama lütfen canımı bağışlayın." dedim kesik kesik nefeslerimin arasından. Pazarlığa girmeye de hakkım yoktu, karşımdakinin bir prens olduğunu unutuyordum.
"Önüne bak çiftçi, düşüp beni de düşüreceksin şimdi." diyerek beni ikaz ettiğinde başımı sallayıp hızla önüme döndüm.
Dakikaların ardından sarayın önüne vardığımızda, onu yavaşça yere indirebilmek için dizlerimin üstüne çökmeye çalışırken bacaklarım tekleyince sertçe ellerim ve dizlerimin üstüne düştüm.
Dizlerimin bağı çözülmüş gibi, bacaklarım infilak etmişti aniden. Prensin acı içerisinde inlediğini duyunca kendi canımın acısına bile odaklanamadım. Siktir ya!
Ben düşünce, o da yere kapaklanmıştı benim yüzümden.
"Prensim, prensim çok özür dilerim, dizlerim... Bir anda kesildi." dedim panik içerisinde ona uzanırken.
"Majesteleri." Saray kapısından koşturarak gelen askerler benim yüzümden yere düşen prensi kaldırırken bir tanesi kınından çıkarttığı kılıcı boğazıma yasladığında korku içerisinde sarsılarak gözlerimi sımsıkı yumdum.
Kirpik diplerimden tenimi yaka yaka gözyaşlarım süzülürken nefes dahi alamayacak şekilde kaskatı kesilip kaldım. Kılıç boğazıma dayanmıştı.
Canımı bağışlayın demek için dudaklarımı bile aralayamadım. Avuçlarımı yeniden zemine yaslamış bir şekilde dururken, boğazımdaki kılıç biraz daha baskısını arttırdı.
Toprağı sıkarak hıçkırıklarımı önlemeye çalıştım. Sanırım artık sonum gelmişti. Kellemi alacaklardı...
**
Bölüm sonu :) Umarım bölümü sevmişsinizdirrrr Xx Bir sonraki bölümde görüşürüüüz, bol bol oy ve yorum istiyorum <33
Instagram: Sevvyniz & Sevvy97 / Tiktok & Twitter: Sevvyniz
-Şevval
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEAR FARMER • TAEKOOK ✓
Fiksi PenggemarPrens Kim Taehyung, çiftçi Jeon Jungkook'a gönlünü kaptırmıştı. Semetae! Ukekook! Yan ship yoonmin Mini fic, bölümler kısa kısa, çerezlik. Başlangıç tarihi: 16.05.2022 Bitiş tarihi: 22.09.2022