"Hey Francis! Nasılsın?" Kulağına gelen ses ile arkasını dönmüştü. Karşısında annesinin arkadaşı Conroy duruyordu. Bu adamı ilk gördüğü zamandan beri sevmiyordu.
"Sana bir adet çikolata aldım. Gerçi daha çok dondurma sevdiğini biliyorum ama annen sanırım bu soğuk mevsimde dondurma fikrini hiç hoş karşılamazdı. Ve galiba küçük yaşından dolayı da hemen hasta olacağını düşünüyor. Haksız da sayılmaz aslında." Conroy merhamet dolu bakışları ile Francis'e baktı.
"Ben büyüdüm Conroy amca." Francis'in çocuk sesine karşı Conroy tatlı bir biçimde gülümsedi. Çocuğun oturduğu gibi çimenlerin üzerine oturdu. Toprak yaz mevsiminin aksine çok soğuktu.
"Evet sen çok büyüdün Francis. Seninle ilk tanıştığımda üç yaşlarındaydın. Şimdi ise koskoca adam oldun. Neredeyse on iki yaşına gireceksin." Francis duyduğu şeyler karşısında garip bir şekilde mutlu olmuştu. Bu adamı hep düşmanı olarak görmüştü.
Conroy, Francis'in babası olan Evan ile çok yakın arkadaşlardı. Hatta o kadar yakın arkadaşlardı ki Conroy Francis'in annesi Helena'ya aşıktı. Conroy ile Evan'ın arkadaşlıkları ise Helena sayesinde kesişmişti. Helena ile Conroy arkadaşlardı ve o zamanlar Conroy Helena'ya bir hoşlantı beslemeye başlamıştı.
İlişkisinde birkaç adım atmaya yaklaştığı yıllarda Helena, Evan isminde birinden bahsetti. Conroy hayatında yaşadığı en güzel anları Helena'nın yanında geçirirken ondan sürekli Evan'ı dinlemek can sıkıcı bir hâl almaya başlamıştı. Kendine başka aşklar aramaya başladı.
Yine bir gün Helena'nın yanında gidiyordu. Fakat bundan sonra buluşmalarının her anında yer alacak Evan'da oradaydı. Üniversitenin ilk yılları böyle geçip gitmişti. Her fırsatta Evan'ı izlerdi. Helena'nın bu adamda ne bulduğunu çözmeye çalışırdı.
Evan; birçok kızın ilgisini kolaylıkla çeken yeşil gözleri, oldukça gür kahverengi saçları ve oldukça beyaz teni olan biriydi. Güçlü kolları ile birçok ağırlığı kaldırabileceğinden emindi. Conroy'u ilerleyen zamanda etkileyecek olan şey ise adamın ses tonuydu. Gitarı güçlü kollarına alıp, tellere dokunuşları ile o kadar güzel şarkılar söylerdi ki Conroy'un ruhu dinlenirdi.
Birkaç yıl sonra Helena birden ortadan kayboldu. Evan ile Conroy ise yarım kalan aşklarının acısını beraber yaşamaya başladılar. Bu iki kişinin çok yakın arkadaş olmalarının tek sebebi Helena'nın birden ortadan kaybolması oldu.
Conroy, içkinin verdiği etki ile Evan'a Helena'ya olan aşkını anlatmaya başladı. Evan ise hiç ses etmeden Conroy'u dinledi. Aradan birkaç hafta sonra Conroy'a sorduğu soru ile onun kalbine dokunmuştu.
"Biz Helena ile bu kadar yakınken, onunla el ele gezerken hep yanımızdaydın. Helena ile kavga ettiğimizde aramızı yapan kişi de sendin." Conroy olayın nereye bağlanacağını hiç seçemiyordu. Birden neden böyle şeyler anlatmaya başlamıştı ki adam.
"Bunların yaşarken hiç mi canın yanmadı Conroy?" O anda anlamıştı her şeyi Conroy. Hiçbir şey demeden Evan'ın yüzüne bir süre baktı. Aklına tüm bu yaşanmışlıklar geldi. Gerçekten içten bir biçimde sorulan bu soru, adamın gözlerinden okunuyordu. Kalbi adama bırak, ben hallederim demişti sanki. Bir soru ancak bu kadar kalpten olabilirdi. Sonunda kendini konuşmaya hazır buldu.
"Helena'yı seviyordum, hâlâ da seviyorum. Son hücreme kadar onunla ilgili her güzel anıya yer vereceğim." Bunları hangi güçle söylediğini bilmiyordu. Kalpten sözler bu sefer Conroy'a devredilmişti.
"Evan, Helena seninle benimle olduğundan daha mutlu. Ben hiç onu birinin yanında bu kadar içten gülerken, konuşurken, izlerken görmemiştim. Çoğu zaman çok kıskanmış olsam da siz birbirinizin ruh eşiydiniz." Evan oldukça açık sözlü olan, doğruları söylemekten asla çekinmeyen adama karşı bir sempati beslemeye başladı.
"Sana söz veriyorum, Helena ile bugüne kadar hiçbir zaman arkadaştan öte olmadık ve bu saatten sonra da olmam." Sonsuza dek sürecek bu arkadaşlık sözü onları birbirine bağlayan görünmez bir bağ oluşturmuştu. Evan öldüğünde bile sözüne sadık kalan Conroy, Evan'dan hatıra olan oğluna amca olacağına kendi kendine söz vermişti, bu hatıraya ölene dek sahipte çıkacaktı. Tüm bu acımasız insanlığın karşısında.
Diğer verilen söz ise açığa çıktığı zaman binlerce kişinin canlarının yanmasına sebep olacaktı. İşte Conroy, Helena'ya olan aşkından bu yüzden nefret etmeye başlayacaktı. Sevdiğini korumak isterken binlerce masum insanın canı yanarken, zamanda geriye gidip defalarca Helena'yı öldürmek isteyecek kadar nefrete dönüşen bir aşk olacaktı. Nefrete dönüşen tek şey aşk değil; kendine olan saygısıydı.
Francis uzaklara dalan adama baktı. Sahi bu adama olan nefreti nereden geliyordu? Babası ile çok yakın arkadaş olan bu adamın hiçbir hatası olmamıştı ki kendisine. İnsanlıktan bir haber olan çocuk, büyük hataları ve ihanetleri gördükçe zamana karşı bir nefret besleyecekti. Bir hata binlerce kişi üzerinde nefret yaratmaya başladığında evrenin dengesi bozulacaktı.
Francis yıllar önce bu adamla yakınlaşma anına gitti. O zamanlar on iki yaşında olan anlayışlı çocuk, zamanın acıları ile yirmi iki yaşına gelmişti. Bu merkezde olan kariyerini Conroy sayesinde kazanmıştı. Conroy, on iki yaşından beri onun baba yarısı olmuştu. Hâlâ da olmaya devam ediyordu.
Çok kısa zamanda adı Nefret Savaşı konulan savaş, pili biten saatlere rağmen ilerleyecek, akrep ve yelkovan durmadan birbirini kovalayacak, büyüler bozulmadıkça, suçlular affedilmedikçe hiçbir şey yoluna gitmeyecekti. Akrep ve yelkovan gibi zaferi kovalayan sevgililer aynı akrep ve yelkovan gibi asla kavuşamayacak bir zamana hapsolacaklardı.
Irklar arasında nefret kalmadıkça lanet de kalkmayacaktı. Laneti kaldıran, kalplerin içtenlikle buluşması olacaktı.
✨🧚🏼♀️✨
Çok uzun olmayan bir bölümdü. Çok detaya girmeden Francis'i görün istedim.
Olaylar bunlar ile sınırlı değil. İlerleyen yerlerde beraber olursak daha öğreneceğimiz çok şey var.
Bu yeni kişiler hakkında neler düşünüyorsunuz? Benim galiba bu bölümde en sevdiğim kişi Conroy oldu. Güzel seven herkesi seviyorum.
Beğendiyseniz oy kullanmayı, satır arası düşüncelerinizi yazmayı unutmazsanız çok mutlu olurum. Şimdiden çok teşekkür ederim. Yeni bölümlerde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI DÜNYA
FantasyNadia sıradan bir hayat yaşıyordu. Amcası yıllar önce onu araştırma merkezine alana kadar. Seve seve çalışmayı kabul etti. Nereden bilebilirdi ondan varlığını kanıtlamasını istemediği ama bulması gereken bir peri istediğini. İki grup kuruldu, iki b...