"Demir.”
Ağır ağır yürüyen ismini seslendiğim kişi durup arkasını döndüğünde yavaşça yutkunup ona doğru birkaç adım daha attım. Güzel gözleri gözlerime değdiğinde hızlanan kalbim içimi yaktı. Neden onu durduğumu merak eden gözler üzerimde gezindiğinde ise dudaklarımı araladım.
"Tarih ödevi için ikimizin adını verdim." dediğimde meraklı yüz ifadesi yerini anlayamadığım bir duyguya bıraktı. Herkes o dersin bitişiyle tarih hocasının yanına gidip isimlerini yazdırdığında en son da ben gitmiş ve ikimizin adını vermiştim.
"Buna gerek yoktu. Ne de olsa tek başına da yapabileceğimiz bir ödev." Boğazımın düğümlenmesine neden olan sözlerini işittiğimde omuz silkmekle yetindim. Bunun farkındaydım elbette. Sadece birlikte yapmak ve zaman geçirmek istedim. Onunla ödev için bile olsa konuşmak ve güzel gözlerinin gözlerime değmesini, merak ettiğim kokusunu soluyabilecek kadar yakınında olabilmeyi istedim.
"Pekâlâ, sen ne zaman istersen o zaman yaparız ödevi. Teslim tarihine daha var ama yine de son güne bırakmayalım." dediğinde usulca başımı salladım. Demir benim aksime okulu ciddiye alan biriydi. Dersler ve verilen ödevler onun için önem taşıyordu. Bu konuda benim gibi değildi. Hayalleri vardı. İstediği bir meslek ve ulaşmak istediği hedefleri vardı.
"Görüşürüz." diye sessizce konuştuğumda yüzümde gezindi gözleri.
Belli belirsiz başını salladı. "Görüşürüz Elçin."
Arkasını dönüp yürümeye devam ettiğinde bir süre onu izledim ve ben de bedenimi harekete geçirdim. Böylelikle ters yönlere doğru ilerlemeye başlamıştık. Aramızdaki her mesafeden nefret eden kalbim yine acısını hissettirdiğinde titrek bir nefes aldım. Onun bana uzak oluşu canımı en çok yakan şeylerden biriydi. En çok da, kalbinin kalbimden uzak oluşuydu beni bitiren.
Hissettiğim ağırlıkla eve geldiğimde kapıyı kapatıp ayakkabılarımı ve montumu çıkardım. "Anne?" İçeriye doğru seslendiğimde aldığım tek cevap sessizlik olmuştu. Bununla karşılaşacağımı bilsem bile her seferinde boşluğa konuşmaktan vazgeçemiyordum.
Bir elimi saçlarıma götürüp dağıtırken odama girdim ve çantamı bir köşeye atarak kendimi yatağın üzerine bıraktım. İşte, şu anda da olduğu gibi kendimi hep aynı yerde buluyordum. Okul onunla birlikte daha kolay ve daha katlanılabilir geçerken günün diğer saatlerinde kendimi bu dört duvarın arasında bulmak en nefret ettiğim şeylerden biriydi.
Boğuluyordum. Bu evin içinde yalnızlıktan kafayı yiyecek noktaya geliyordum. Diziler ve kitaplar bir süre aklımı dağıtmama yardımcı olsa bile en nihâyetinde yine kendimleydim. Bana güzel duygular yaşatan, bazen de kendimi bulduğum o sayfalar bitiyor; son perde sahneleniyor ve o sahte dünya bitiyordu. Sonuç ise hep aynı oluyor. O dünyada nefes alan biri olmadığımı ve kendi gerçeklerimle yine baş başa kaldığımı o an anlıyorum.
Şimdi içimden hiçbir şey yapmak gelmiyorken dayanamayıp montumu aldım ve ayakkabılarımı ayaklarıma geçirerek evin kapısını çekip çıktım. Merdivenlere ulaşıp aşağı inmek yerine yukarı çıkarak en üst kata ulaştım ve çatı katına çıktım. Serin rüzgâr hızla yüzüme vurup saçlarımı dağıtırken usulca uca doğru ilerledim.
Burayı keşfettiğimden beri kendimi sık sık burada bulurdum. Beni her zaman bir nebze daha iyi hissettirirdi. Rüzgârın tenimi okşamasını ve yere oturup bacaklarımı aşağıya sallandırmak hoşuma gidiyordu. O an da yine aynısını yaptığımda gökyüzüne kaldırdım başımı. Birçok gece kendimi kötü hissettiğimde sığındığım yere baktım.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Üstümdeki monta rağmen donan bedenimi ve kızardığına emin olduğum burnumu umursamadan biraz daha öyle kalmayı sürdürdüğümde beni karanlık düşüncelerimden çıkaran kişinin sesini hemen arka tarafımda işitmiştim.
"Bazen o aklının içerisinde neler döndüğünü çok merak ediyorum Papatya." Sözleri dudaklarımın yukarı kıvrılmasını sağladığında yanımdaki yerini almıştı. Bana baktığını yan gözle görsem bile önüme bakmayı sürdürdüm.
"Ne zaman bana hislerini açık açık anlatacaksın?" diye sorduğunda bu kez başımı sağ tarafıma çevirip ona baktım. Sarı saçları rüzgâr yüzünden hareketleniyordu. Benim çok sevdiğim ama onun sevmeyi reddettiği çilleri şu anda çok güzel görünüyordu. Üstünde benim gibi okul üniforması vardı ve kahverengi gözleri yüzümde gezinmeye devam ediyordu.
Onu seviyordum.
Beni anne ve babamdan bile daha çok önemseyen bu küçük çocuğu seviyorum.
Sözlerine karşılık yalnızca omuz silkmekle yetindiğimde iç çekerek önüne döndü ve altımızda kalan sokakları seyretti. "Önceki söylediklerine göre ortak hislere sahip olduğumuza eminim. En azından aile konusunda. Anneni az çok görüyorum ama babanı hiç görmedim. Muhtemelen o sizinle yaşamıyor."
"Benimle bile çok fazla konuşmadığını hesaba katarsak benim gibi hiç arkadaşın yok ve sen de benim gibi okuldan nefret ediyorsun, değil mi?" Tekrar gözlerim onunkilerle buluştuğunda içten bir şekilde gülerek sarı saçlarını karıştırdım.
"Bunu evet olarak kabul ediyorum," dediğinde benim gibi gülümsemişti. "Söylesene, sürekli durgun bir kafada yaşamak seni de bunaltmıyor mu?" Bir cevap beklemeden sorduğu sorunun ardından elimden tuttuğunda bunu beklemediğim için şaşırarak ona baktım. O ise beni oturduğum yerden kaldırmayı kafasına koymuştu.
Ona uyarak ayağa kalktığımda cebinden çıkardığı telefonundan benim dinlediklerimin aksine fazlasıyla hareketli bir şarkı açtı. Ben onu izlemeye devam ederken telefonu yere bıraktı ve yalnızca bizim duyabildiğimiz müzik sesi eşliğinde elini bana uzattı.
Onu reddemeyeceğimi bildiğim için başımı sallayıp gülerek elini tuttum. Benden kısa ama yaşıtlarından daha uzun olan çocuğun bana uzanan diğer elini de tuttuğumda kendince dans etmeye başlayan onu kısa bir süre izledim. Çok kötü dans ediyordu. Fakat bu hâliyle beni güldürmeyi başarmıştı.
Benim de ona katılmam için beni dürttüğünde bu yaptığıma inanamasamda ben de onun gibi dans etmeye başladım. Kendimizce sallanıyor, zıplıyor ve kafamıza göre hareket ediyorduk.
Şarkı bitti, tekrar başa sardı ve biz, şarkının kaç kez başa sardığını saymayı bıraktığım süre boyunca dans ettik. O anda ise canımı yakan tüm gerçekleri unutmuştum. Onun gibi kendimi ritimli şarkıya bırakmış ve birbirimize bakıp hiç olmadığı kadar gülerek dans etmeye devam etmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Short Story❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.