y i r m i y e d i

90 16 16
                                    

Hastaneye ulaştığımda anne ve babasının arkasından ilerliyordum. Onlar yerini öğrendiğinde koşarak peşlerinden gittim. Endişe tüm bedenimin titremesini, boğazımın düğümlenmesini ve korkudan nefesimin kesilmesini sağlıyordu. İhtimaller kafamda dört dönüyor ve dışa vurumu gözyaşı olarak yanaklarımdan dökülüyordu.

Korkuyordum.

Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Öyle ki hayatım boyunca hiç bu denli korktuğumu hissetmemiştim. Acımasız düşünceler nefes almamı zorlaştırıyordu.

Ameliyathanenin önüne geldiğimizde sarsıldım. Onun küçük bedeninin şu anda içeride olduğunu bilmek canımı yaktı. O sevmezdi ki hastaneleri. Nefret ederdi.

Durduramadığım titremelerimle duvara yaslandım ama kendimi daha fazla ayakta tutamadım ve yere çöktüm. Ellerimi yüzüme kapatarak hıçkırıklarımı durdurmaya çalışsamda nafile bir çabaydı. Gittikçe daha çok ağlıyordum.

Saatler geçti. O içeride acı çekerken saatlerdir burada bekliyorduk. Annesi ve babası oturma yerlerinden birine oturmuştu. Mehtap abla sarsılarak ağlarken Ahmet abi ise onu kollarının arasına almıştı ve saçlarından öpüyordu. Bir yandan ağlıyor bir yandan da eşine destek olmaya çalışıyordu.

Çilli onların bu hâlini görse gurur duyardı.

Zorlukla ayağa kalktım ve ameliyathanenin kapısının yanındaki duvara ellerimi dayayarak başımı yasladım. "Lütfen," diye fısıldadım ağlamaktan kısılan sesimle. "Lütfen yine yanımda ol Çilli. Yine birlikte çatı katında oturalım, gökyüzünü seyredelim. Sorunlarımızdan konuşalım bazen de yine saçmalayalım ve kendimizce eğlenelim."

Burnumu çektim. "Lütfen Çilli… Sen çok güçlü bir çocuksun."

Geçen uzun bir sürenin ardından ameliyathanenin kapısı açıldı ve bir doktor ile hemşire çıktı. Hızla onlara döndüğümde Mehtap abla ve Ahmet abi de koşarak yanımıza gelmişti. Soran gözlerle doktora bakarken Mehtap ablanın "Oğlum nasıl, iyi değil mi?" diye sorduğunu işittim.

Doktor gözlerini bizden kaçırarak sıkıntılı bir nefes aldı ve hayatımızı darmaduman eden o sözleri sarf etti. "Üzgünüm, hastayı kaybettik."

Hastayı kaybettik.

Kaybettik…

Bunu reddedercesine hızla başımı iki yana salladım. Mehtap ablanın koridoru dolduran iç yakan bağırışı kalbimi söküp attı sanki. Ahmet abi kendini daha fazla güçlü tutamayıp yere çökerken hızla başımı sallamaya devam ettim. "Hayır," diye fısıldadım. "Hayır, hayır, hayır…"

Bu gerçek olamazdı. Daha dün yine çatı katındaydık. Bu kez bizi üzen şeyleri konuşup daha çok üzülmek yerine eğlenmiştik. Kısa bir anlığına bile olsa mutluyduk. Gülüyorduk…

İstemsizce başımı iki yana sallamaya devam ederken onu içeriden çıkardılar ve gördüm. Solgun, beyazlamış tenini… Yüzünde oluşan hasarları ve cansız bir şekilde sedyede yatıyor oluşunu.

Mehtap abla, üzerindeki beyaz örtüyü sıkıca yumruğunun içine hapsetmiş ağlamaya devam ederken gözlerim acıyordu ama yaşlar hâlâ durmadan akmaya devam ediyordu. "Mert…" Titrek sesim kısıldıkça kısıldı. Acı hiç bu kadar yoğun olmamıştı. "Mert, lütfen uyan. Aç gözlerini…"

"Söz veriyorum," diye fısıldadım o güzel sarı saçlarını okşayarak. "Söz veriyorum sana bir daha Çilli demeyeceğim. Sen ne istersen onu söyleyeceğim... Ne istersen."

"Yeter ki yine yanımızda ol…" Lâkin açmadı gözlerini, onu yanımızdan götürürlerken bir şey yapamadım.

O giderken hiçbir şey yapamadım.

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin