Aradan birkaç hafta daha geçti. Bu sırada Kayra ile daha çok yakınlaşmıştık ve sürekli birlikteydik. Her teneffüste sınıfıma geliyordu ve bazen sadece sohbet ederken bazen de benim çözemediğim soruları bana anlatıyordu. Onunla arkadaş olmak çok güzeldi. Hem gülüp eğleniyorduk hem de üzgün olduğumuzda birbirimize içimizi döküp rahatlıyorduk.
Birlikte vakit geçirdikçe ona bağlandığımı hissediyordum.
Açıkçası bundan ölesiye korkuyorum. Bu yüzden ona bu kadar çok değer vermemeye çalışmıştım çünkü o da giderse bunu kaldırabileceğimi sanmıyordum. Ama buradaydı. Yanımdaydı ve onu tanımak istiyordum, onu görmek istiyordum.
Şimdi yine bir okul çıkışı birlikteydik. Onun çok sevdiği tavuk pilavcıya gelmiştik ve burası artık benim de sevdiğim bir yer hâline gelmişti. Artık çok daha rahat yemek yiyor, bazen tabağımı bitiremesem bile çoğunlukla bitirebiliyordum. Ve bunun onu ne kadar mutlu ettiğini gözlerinde görebiliyordum.
Kaşığımı tabağa daldırıp yemeye devam ettim ve ağzım doluyken konuştum. "Bundan sonra tatlı yemeye gidebilir miyiz?"
Sorumun onu şaşırttığını hissettim. Öyle ki sorumun ardından birkaç saniye ağzında kaşıkla bana bakakaldı. Elimle ağzımı kapatıp onun bu komik görünüşüne güldüğümde kendini toparladı. "İstediğin tatlı olsun be! Sen iste tüm tatlıları önüne sereyim."
Uzanıp omzuna vurdum. "Abartma."
Gözlerinin içi gülerek bana baktığında alt dudağımı ısırdım ve başımı önüme eğdim. Bazen bana bakışı kalbimin ritmini değiştiriyordu ve buna hem hazırlıksız yakalanıyor hem de anlam veremiyordum.
Tabaklarımızı bitirdiğimizde son kez ayranımdan içerek onu da bitirdim ve birlikte tatlı seçtikten sonra çatı katına gitmeye karar verdik. Paket yaptırdığımız tatlı poşetini aramıza koyarak oturduğunda derin bir nefes aldım ve gözlerimi mavi gökyüzünde gezdirdim. Bulutlar öyle güzel görünüyordu ki bir süre sadece onları seyrettim.
Uçuşan saçlarımı geriye attığımda bakışlarımı Kayra'ya çevirdim ama zaten bana bakıyor olduğunu gördüm. Yavaşça yutkunduğumda yakalandığı için utanarak boğazını temizledi ve başını eğdi. Aldığımız tatlıları çıkararak küçük kutunun birini ve çatalı bana uzattığında aldım. Kapağını açıp yemeye başladığımda onun da aynısını yaptığını görebiliyordum.
Bu tarz garip hissettiren anlarda ne yapacağımı bilemiyordum ve onun da aynı olması durumu daha da garip bir hâle sokuyordu. Çatalı ağzıma alıp güzel tadın ağzıma yayılmasını sağladım ve gözlerimi yumdum. En çok tatlı yemeyi seviyordum.
Aramızdaki sessizliği sürdürmek istemediğim için dudaklarımı araladım. "Gelecek planın var mı?" diye sordum. "İleride ne olmak istiyorsun?"
Sorduğum soruyla duraksadı ve bir süre düşündü. "Aslında," dedi, tatlısından bir çatal daha alırken. "Buna hâlâ karar veremedim. Hangi mesleğin bana göre olduğunu ya da beni hangisinin mutlu edeceğini bilmiyorum."
Başımı salladım. O da benim gibi bilinmezlikteydi. Bu yolun sonunun nasıl sonuçlanacağını merak ettim. Ne olacaktık ya da sınavdan nasıl bir puan kazanacaktık? Ne olacaktı bilmiyordum ama bu yolun sonunda ayrılacağımızı biliyordum. Nereye isterse oraya gidecekti. Belki üniversiteyi farklı bir şehirde okumak isteyecekti ve gidecekti buradan. Belki ben gidecektim. Hiçbir şey belli değildi ama şu an bunu düşünmek istemedim.
Yarın doğum günümdü.
Bu babam ile görüşeceğim anlamına geliyordu. Kendimi hazır hissettiğimi söyleyemezdim. Hiçbir zaman onu görmeye hazır hissedemiyordum. Yılda yalnızca bir kez yüz yüze gelmemizin büyük bir etkisi vardı bunda. Koskoca bir yıl… Ben onu sosyal medya sayesinde ara ara görüyordum, o ise beni sadece doğum günlerimde görüyordu.
Hakkımda ne düşünüyordu? Annem gibi o da nefret ediyor muydu benden? Utanıyor muydu benim gibi bir kızı olduğu için?
Yavaşça yutkundum. "Babanla aran nasıl? Görüşüyor musunuz?" diye sordum sessizce. Bir ara yalnız yaşadığından bahsetmişti ama onu babası büyütmüştü. Reşit olduğunda kendi evine çıksada hayatının büyük bir bölümünde babası vardı.
"Orta," dedi, tatlılarımızı bitirmiş ve boş kutuları poşete tıkmıştık. Ellerini montunun ceplerine soktu. "Aramız ne iyi ne de kötü. Dört dörtlük bir baba olmasada kötü bir baba da değildi ve hataları olsada onu seviyorum. Arada bir görüşüyoruz, evi buraya uzak kaldığı için genelde ben gidiyorum yanına."
Anladığımı belirtircesine başımı salladım. Babasıyla arasının kötü olmamasına sevinmiştim. Annesinden daha önce bahsetmişti ve kardeşinin gidişinden sonra hiç görüşmediklerini öğrenmiştim. Fakat gözlerindeki özlem duygusunu yakalamıştım. Annesini çok özlüyordu. Her çocuk annesini özlerdi.
"Sen peki?" diye sordu daha sonra. "Senin babanla aran nasıl?"
Derin bir nefes alarak omuz silktim. "Aramızın nasıl olduğundan emin değilim. Ben henüz çok küçükken boşandılar, o günden beri de onu sadece doğum günlerimde görüyorum. Bir tek o zaman benimle görüşmek istiyor. Bunun sebebini hâlâ anlayamıyorum. Bir yıl boyunca görmeyip neden sırf bir saat için onca yolu gelerek zar zor birlikte olmaya katlanıyor ki?"
Güldüm. "Tam bir saat bir de biliyor musun?" Ona baktığımda gözlerine acının yerleştiğini gördüm. "Bazen gerçekten de tam bir saati tamamladıktan sonra gidiyor."
O saatine baktığı anlarda içimin nasıl acıdığını hatırladım. En azından bir saati doldurmak istemesini ama o kadar bile kızına katlanamadığını görmek hem gülmeme hem de gözlerimin yanmasına sebep oluyordu.
O bir şey söylemek için dudaklarını araladığında ağlamak istemediğim için konuyu değiştirdim. "Neyse," dedim, gözlerimi birkaç saniyeliğine yumup açtıktan sonra. "Film izleyelim mi? Çok güzel olduğunu düşündüğüm bir film buldum."
Bakışları bir süre üzerimde gezinsede anlayışla başını salladı. Beni hep anlıyordu. "İzleyelim, güzellik." Ayağa kalktığında bir elini bana uzattı. Elini tutup ben de ayağa kalktığımda ise kolunu omzuma atarak beni kendine çekti ve kokusu burnuma dolduğunda yavaşça yürümeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Cerita Pendek❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.