Birkaç haftam aynı şekilde gelip geçti. Düşüncelerimi susturmanın yolunu bulamasamda artık onları bir nebze bastırabiliyordum. Derslere daha çok asılmamın bir artısı da bu olmuştu. Bir konuyu öğrenmeye çalışırken veya problem çözerken bazen kendimi buna öyle çok kaptırıyordum ki o anda başka bir şeyi düşünemiyordum.
Demir bana ders vermeye devam ediyordu. Eskisinden daha yakın bir bağ kurduğumuzu hissediyor ve bunun beni hem mutlu etmesine hem de canımı yakmasına izin veriyordum. Demir'in de istemese bile bana alıştığını görebiliyordum. Birlikte zaman geçiriyor, konuşuyorduk ve bu derslerle sınırlı kalmıyordu. Hâlâ kendini geri çekmeye çalışıyordu elbette ama zamanın bu buzları az da olsa erittiğini düşünüyorum.
O bunu hiç istemesede.
Okul formamı üzerime geçirdiğimde düz saçlarımı aynı şekilde bıraktım ve aralarına sadece küçük örgüler ekledim. Yine sessizliğe gömülmüş evi o şekilde bırakıp çıktığımda birkaç dakikanın ardından okula ulaşmıştım. Fakat gördüğüm görüntü karşısında okula geldiğime pişman oldum. Çünkü okul koridorunda Demir'i görmüştüm. Yanında bir kızla. Güzel bir kızla…
Damarlarımdaki tüm kanın çekildiğini hissettim. Adımlarım durup yere çakılırken ellerim iki yanımda yumruk halini almıştı. Konuşuyorlardı. Onunla konuşabilmek için kırk takla atan ve gülüşüne şahit olabilmek için her şeyi yapabilecek olan benim karşımda, o kıza gülümseyerek bakıyordu. Gülüşüyorlardı.
Neden?
Kız ona birkaç şey daha söyledikten sonra Demir'in dudakları tek bir kelime için aralandı ve bedenini harekete geçirip merdivenlere yöneldi. Demir gitse bile kız onun arkasından bakmaya devam ettiğinde hiç hissetmediğim kadar büyük bir kıskançlık duygusuyla doldum.
Ne konuşuyorlardı?
En önemlisi de, neye gülüyorlardı?
Başka bir şey düşünmek için kendimi zorlamaya çalışsamda aklımı ondan alamadım ve defalarca yutkundum. Gözlerimin battığını hissediyordum. Canım acıyordu. Demir hiç kimseyle konuşmazdı ki. Konuşmazdı. İçine kapanık ve mecbur kalmadıkça kimseyle muhatap olmayan biriydi. O kız kimdi de onunla konuşuyor hatta ona gülebiliyordu?
"Hey, iyi misin? Titriyorsun." Koluma dokunan bir el ile irkildiğimde ne zamandır öyle durduğumun farkında bile değildim. Hâlâ aynı noktaya bakıyordum ama ne Demir ne de o kız oradaydı. Kimse yoktu.
Yavaşça gözlerim bana endişeyle bakan ve hâlâ kolumu tutmaya devam eden çocuğa kaydığında bunun için daha sonra pişman olacak olsam bile sinirimi ondan çıkarırcasına kolumu elinden kurtardım. İyi değilim. Nasıl olabilirdim? Tam ona yaklaşmışken, tam aramızın iyi olduğunu düşünürken onu başka bir kızla görmüştüm. Gerekmedikçe kimseyle konuşmazdı, hem de bir kızla. Ve asla gülmezdi. Onu gülerken gördüğüm anlar öyle nadirdi ki, bana güldüğünde kendimi özel hissetmiştim. Öyle olmasam bile bu güzel hissettirmişti.
Çocuk bu tavrım karşısında şaşırdırdıysa da hiçbir şey söylemedi. Hızlıca merdivenleri çıkıp kendimi tuvalete attığımda gözlerimin kızardığını gördüm ama ağlamamıştım. Ağlamayacaktım. Olabilir, konuşabilirdi. Ne de olsa ben onun hiçbir şeyiydim bunun için ne sinirlenmeye hakkım vardı ne de ona hesap sorabilecek bir konumdaydım. Unutmalıydım. O görüntüyü aklımdan silip atmalıydım.
Unutamadım.
Tek yapabildiğim kendimi sakinleştirmeye çalışmak ve yavaş nefesler alıp vermekti. Kendimi toparladığımda ise sınıfa doğru yol aldım ve derse geç kaldığım gerçeğiyle o an yüzleştim.
Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde bir özür mırıldanıp yerime geçmiştim. Çantamı masama bırakırken Demir'in bakışlarını üzerimde hissettim ama ona karşılık vermedim. Buna hakkım yoktu. Ona sinirlenemezdim ama elimde değildi işte. Onu seviyorken bir kızla yakın olmasını yok sayamıyordum.
Ya o kızdan hoşlandıysa? Ya tekrar görüşür hatta randevuya çıkarlarsa? Ne yapardım, onun gözlerimin önünde başka bir kızla olmasını nasıl kaldırabilirdim?
Ama… Başka bir kıza âşıktı. Karşılıksız olsa bile onu seviyordu. Yine de bu kıza bir şans verir miydi? Onu sevmeyen biriyle daha fazla vakit kaybetmek yerine başka bir kızı sevmeye çalışabilir miydi? Peki öyleyse, neden o ben değildim…
Daha güzel olduğu için mi ya da onu daha şimdiden güldürebildiği için mi?
Sen kimseyi mutlu edemezsin Elçin, sen birine yalnızca acı verirsin.
Belki bu yüzden sevemedin beni.
Zil çaldı. Düşüncelerim dağılırken sınıfta aynı hızda boşalmıştı. Alt dudağımı içeri yollayarak önüme baknayı sürdürdüm. Ona bakmak istemiyordum.
"Elçin?"
Sesi içimde bir yerlere ulaşıp kalbimin ritmini değiştirebilmesini sağladığında önümdeki boş yere oturmuştu. Zorlukla gözlerimi kaldırıp gözleriyle buluşturduğumda merakla bana baktığını gördüm. "İyi misin, biraz solgun görünüyorsun."
Usulca başımı salladım ve sertçe yutkundum. "Üşüttüm sadece ondandır."
Anladığını belirtircesine başını salladı. "Geçmiş olsun. Bir şey ister misin? Sıcak çikolata ya da kahve alabilirim istersen. İçin ısınır."
Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı salladım tekrardan. "Canım bir şey istemiyor. Teşekkür ederim."
Sormak istiyordum. O kızla ne konuştuğunu, nasıl tanıştığını, kim olduğunu… O gözlerime bakarken dilimin ucuna gelen tüm soruları yuttum. Ben kimseydim. Annesinin önemsemediği, babasının umursamadığı bir kızdım. Küçük bir değeri bile çok görülen biriydim. Yalnız ve kimsesizdim. Görülmeyendim.
Demir yerine dönüp tekrardan oturduğunda bakışlarımı ondan çektim. Onu unutamadığım gibi bu tür şeylerin canımı yakmasına da engel olamıyordum. Onu unutmak… Düşüncesi bile imkansız gibi gelirken bunu nasıl gerçekleştirebilirdim? Tek bir hareketiyle tüm dengemi bozabilirken, bu gücü ona vermişken nasıl her şeyi geri sarabilirdim?
Kalbim iri ellerinin arasında son çırpınışlarını sunarken, nasıl ondan yaşatmasını isteyebilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Short Story❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.