o t u z b e ş

81 11 17
                                    

Kendini dipte hissettiğin anlar olurdu. Öyle dipte hissederdin ki kendini oradan kurtuluşunun olacağına inanmak zor gelirdi. Hayat her zaman sana güzelliklerini bahşetmezdi ve ne yazık ki şanssız kişilere bu yönünü çok daha az gösterirdi.

Elimde kahve bardağıyla odamda oturuyordum. Sıcak olmasını umursamadan birkaç yudum alarak dilimin yanmasına sebep oldum ve derin bir nefes aldım. Uzunca düşündüğümde mutlu olduğum, başka hiçbir şeyi umursamadığım ya da ağız dolusu güldüğümü ne kadar istesemde hatırlayamıyorum.

Bazı insanlar hayata çok daha erken başlıyordu. Hemen büyümek ve olgunlaşmak zorunda kaldığımı hissediyordum. Güzel anılarımın bu zamana kadar var olmaması ise içimi acıtıyordu. Şimdiye kadar böylesine mutlu olmak bir yana kendimi iyi bile hissedememiştim. Beni ilk önce; acı kucağına almış, ilk o beni sarıp sarmalamıştı. Zamanla da onunla bir bütün hâline gelmiştim. Ondan başka bir şey hissedemez olmuştum.

Şimdi ise Kayra ile olmak beni tahmin dahi edemeyeceğim kadar mutlu ediyordu. Bana bakışı, dudaklarının ev sahipliğini yaptığı o güzel gülüşü… Dudaklarım yukarı kıvrıldığında düşüncesinin bile içimi huzurla doldurduğunu fark ettim.

O olmasaydı eğer nasıl bir durumun içinde olurdum tahmin bile edemiyorum. Toparlanamayacağıma emindim. Hiç kimsem yoktu. Olduğunu düşündüklerim de gitmişti. Bu dünyaya gözlerimi açtığımdan beri derin bir yalnızlıkla boğuşuyordum. Ne anne, ne baba ne de bir arkadaş. Hiçbir şey yoktu. Sadece ve sadece saf yalnızlık. Koskoca bir sessizlik.

Düşüncelerimin esiri hâline gelmeye devam ettiğim saatlerin ardından zil sesi beni tüm bunlardan ayırdı. Kaşlarım sorgularcasına çatılırken annemin hiçbir zaman zile basmayacağını biliyordum.

Usulca kalkıp kapıya kadar gittiğimde yavaşça yutkundum ve kapı kulpunu sıkıca kavradım. Birkaç saniyenin ardından kapıyı araladığımda ise bu şaşkınlıkla solumama sebep oldu. "Kayra?"

Yüzünde kendimden geçmemi sağlayacak bir gülümseme vardı. Kahverengi saçları dağınıktı ve bu hâlini ne kadar çok sevdiğimi düşündüm. Ellerini kapının iki yanına yaslamıştı ve bir elinde poşet vardı. Poşetleri sallayarak gülümsedi. "Aç mısın?"

Şaşkınlığımı üzerimden atıp içeri geçmesi için ona yer açtım ve gülümsedim. "Hem de nasıl."

Gözlerinin içi parlarken bana doğru eğildi ve yumuşak dudaklarını yanağıma bastırıp yanımdan geçti. Sıcaklığı gittiğinde yavaşça yutkundum ve kapıyı kapattım. Aralık dudaklarımdan hızlı birkaç nefes alırken sadece küçük bir dokuşunun beni nasıl bu kadar heyecanlandırabildiğini düşündüm. Kalbim neredeyse acı verecek şekilde hızlı atıyordu.

Kendimi toparlamaya çalıştığım birkaç saniyenin ardından peşinden mutfağa girdim. Onu aldığı malzemeleri çıkarırken gördüğümde omzumu kapıya yasladım ve dudaklarım yukarı kıvrılırken onu seyrettim. Üzerindeki montu ve kapüşonu çıkarmış, siyah bir tişört ile mutfağımdaydı. Benim aksine uzun boyuyla her yere kolaylıkla uzanabiliyordu ve onu böyle izlemek hem tuhaf hissettirdi hem de sanki her gün onu böyle izliyormuşum gibiydi.

Dolap kapaklarını açarak bir şey ararken bu hareketiyle kollarındaki kasları kasılıyordu. Gözlerim güzel fiziğinde gezinirken beni fark etti ve yamuk bir gülüş sundu bana. "Manzara güzel herhalde?"

Kapıdan ayrılarak yanına ilerledim ve gözleri içimi görürcesine gözlerime bakarken gülümsedim. "Tahmin bile edemezsin."

Dudaklarını ıslattığında bakışlarım oraya kaydı. Bunu fark etmek onu daha da keyiflendirirken üzerime doğru eğildi ve aramızda santimler kalmışken sıcak nefesini yüzümde hissettim. Elleri iki yanımdan geçip beni tezgah ile arasına hapsettiğinde ise alt dudağımı ısırdım.

Alnını alnıma yasladı. "Benim manzaramın daha güzel olduğuna bahse girebilirim." diye fısıldadı.

Göğsüm hızla inip kalkarken kesik bir nefes aldım ve dudakları dudaklarımla buluştu. Nazik öpücüğü eriyerek ona karışmamı sağlayabilirdi. Elleri usulca belime gittiğinde beni bir anda kaldırıp tezgaha oturttu. Ben omuzlarına tutunduğum esnada ise geri çekildi ve onun da hızlı soluk alıp verdiğini fark ettim. Bu kez dudaklarını saçlarıma bastırdığında geri çekildi.

"Şimdi sen oturuyorsun ve ben de sana hayatında yediğin en iyi ev yemeğini yapıyorum."

O tekrar işine dönmüşken yüzümdeki ifadeyi görmemiş olmasına sevinmiştim. Çünkü ben hayatım boyunca hiç ev yemeği yememiştim. Ne annemden ne de bir başkasından.

Annem hiç mutfağa girmezdi. Becerisi mi yoktu yoksa yapmak mı istemiyordu bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğime emindim. Annemden başka da kimse olmadığı için yemek yapacak biri de olmamıştı hiçbir zaman.

Ve Kayra, bu mutfakta yapılacak olan ilk yemeği yapacağından habersizdi.

O hazırlığı yaparken onun isteği üzerine orada sadece oturdum ve belki de dünyanın en güzel işini yaparak onu izledim. Büyük bir özenle yapıyordu yemeği. Arada bana bakıp gülsede tüm odağı yemekteydi ve aldığım güzel kokular ne kadar iyi bir iş çıkardığının kanıtıydı.

Tezgahtan inip malzemeleri masaya koydum ve ben içeçeklerimizi doldururken Kayra da güzel yemekleriyle masayı donatmıştı. Oturduğumuz da ise heyecanla önümdeki tavuktan bir lokma aldım ve aldığım güzel tat ile birlikte beğeni dolu bir ses çıkardım.

"Bence aşçı olmayı bir düşünmelisin," dedim ağzım doluyken. Bu kez yanında yaptığı diğer yemekten alırken hiç ev yemeği yememiş olsam bile yaptıklarının en iyi ev yemeği olduğunu biliyordum.

Gülümsedi. "Olabilir."

Merakla ona baktım. "Ne zamandan beri böyle güzel yemek yapabiliyorsun?"

Önüne gelen saçlarını geriye attığında dudakları aralandı. Konuşmadan önce bir saniye duraksadığını hissetmiştim. "Annem…" diye mırıldandı ve yavaşça yutkundu. "Küçükken onunla birlikte hep mutfağa girerdik. Kız kardeşimin ilgisi yoktu ama ben annemle mutfakta vakit geçirmeyi çok severdim. Aramız bozulana kadar da devam etmişti bu o yüzden birçok şeyi yapmasını biliyorum."

Ağzımdaki yemeği zorlukla yuttuğumda anlayışla ona baktım. "Onu özlüyor musun?"

Omuz silkti. "Bazen." Buruk bir gülümsemeyle baktı bu kez bana ve onun bu şekilde gülümsemesinin hoşuma gitmediğini bir kez daha anladım. Ona dolu dolu gülmek yakışıyordu, acıyla değil. "Bazen aklıma doluyor anılar ve onu özlediğimi hissediyorum. Eskiye dönmeyi, onunla eskisi gibi olmayı istiyorum. Ama alıştım. Her şey gibi, buna da alıştım."

En sevmediğim kelime olabilirdi bu: alışmak. Senin içini binbir parçaya bölsede senden gitmiyordu. Sana acıdan nefes aldırmasa bile varlığını hep koruyordu.

"Üzgünüm," diye fısıldadım masanın üstünden eline dokunurken. Başını salladı ve baş parmağı ile elimin üstünü okşadı. "Sorun değil. Şimdi seninle birlikteyken mutluyum, bundan başka hiçbir şey önemli değil."

O an ona sarılmak istesemde kendimi tuttum ve gözlerimin yandığını hissettiğimde gözyaşlarını geri göndermeye zorladım. Şu anda ağlamak istemiyordum. Tekrar yemeğe döndüğümüzde ise bu kez sadece güzel şeylerden konuştuk ve doğduğum bu evde belki de ilk kez güzel bir an yaşadım. İlk kez böylesine mutlu hissettim kendimi.

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin