Bir hafta.
Bir haftadır Demir'i görmüyordum. Ne derslere giriyor ne de okula geliyordu. Bunu hiç yapmazdı. Her zaman okula gelirdi ve derslere girmediği çok nadir olurdu. Üstelik bu kez koca bir hafta boyunca yoktu ve meraktan kafayı yemek üzereydim.
Neredeydi? Tüm hafta boyunca ne yapmıştı? En önemlisi de iyi miydi? Ardı arkası kesilmeyecek sorularım vardı ama birinin bile cevabını alabileceğim bir Demir yoktu ortalıkta.
Bu bir hafta boyunca ara ara Kayra ile oturmuş ve konuşmuştuk. Her seferinde de bana fark ettirmemeye çalışsada bir şeyler yemem için uğramıştı. Bazen bir kek, kurabiye veriyordu bazen ise şeker bile olsa bir şeyin mideme girmesi için uğraşıyordu. Sohbeti güzeldi ve çabasını da takdir ediyordum ama boşuna uğraşıyordu.
Çıkış zili çaldığında düşüncelerimden sıyrıldım ve hızla okuldan çıktım. Artık dayanamıyordum. Hafta sonu onu zaten görmemiştim ve bugün cumaydı. Gün bitmişti ve onu bu bir hafta boyunca bir kez bile görmemiştim. Bu onu bu kadar uzun süre görmediğim ilk seferdi. Endişelerim artık bana acı veriyordu ve bunun onu görmeden sonlanmayacağını biliyordum.
Evine ulaştığımda tereddüt etmemeye çalıştım ve kapısına gidip beklemeden zile bastım. Hissettiğim korku beni yiyip bitiriyordu. Ya bir şey olduysa, ya başına bir şey geldiyse? Ne yapardım?
Tüm endişelerimin sahibini günler sonra karşımda gördüğümde bir haftanın sonunda nefes aldığımı hissettim. "Demir… İyisin." Gözlerime yaşlar dolarken öne atılıp kollarımı sıkıca boynuna doladım. İyiydi. Bir sorun yoktu. İyiydi ve şimdi yanımdaydı.
"Elçin?" Şaşkın sesini hissettiğimde tam o anda ona sarıldığım gerçeğinin farkına vardım. Ona ilk kez sarılıyordum. İlk kez kollarımı boynuna dolamıştım ve kokusunu soluyabileceğim kadar yakınındaydım. Deniz gibi kokuyordu. Kokusu bana denizi hatırlatıyordu.
İki yanımda havada kalan ellerini hissedebiliyordum. Ne yapacağını şaşırmış olmalıydı ama bu kadar dayanmam bile bir mucizeydi. Kafayı sıyırmama çok az kalmıştı. Hiç istemesemde kollarımı doladığım boynundan çektim ve ondan uzaklaştım. Yanaklarımın ıslandığını hissedebiliyordum ve elimle onları hızlıca sildim. Bakışlarımı gözlerine kaldırdığımda ise orada ne yapacağını bilemeyen bir adam ve arkasında gizlenen acısını gördüm.
"Nerelerdeydin?" diye sordum sesimin güçlü çıkması için çabalayarak.
Soruma cevap vermek yerine geri çekilip arkasını döndü. Bunu bir davet olarak algılayıp onun arkasından içeri girdim ve kapıyı kapattım. Oturma odasına girdiğimizde gözlerim etrafta gezindi. Beyaz tonlarının hakimi olan geniş bir alandı ve temel eşyalar dışında hiçbir şey yoktu. Dağınıklığı saymazsak tabii…
Her yer, her yerdeydi. Şaka gibiydi ama öyleydi ve bunun her zaman böyle mi yoksa bu bir hafta için mi geçerli olduğunu merak ettim. Açıkçası ondan bu dağınıklığı görmeyi hiçbir zaman beklemezdim ama zor bir hafta geçirmiş olmalıydı.
Geniş koltuğa kendini bırakıp yayıldığında kafasını geriye atarak yaslandı. Gözlerini yummuştu. Üzerinde gri bir eşofman ve beyaz bir tişört vardı. Tenini fazlasıyla belli ediyordu ve tişörtün altından kaslı tenini görebiliyordum. Evde olsa bile bu halde üşümüyor muydu?
Yavaşça yanına gittim ve onu rahatsız etmemeye çalışarak koltuğa oturdum. Kıvırcık saçları iyice dağılmıştı ve birbirine girmişti. Bu bir haftada çöktüğünü görebiliyordum ve kendini salması onun gibi biri için şaşırtıcı bir şeydi. Çünkü o sürekli bedenime bakmamı söyleyen ve spora önem veren biriydi. Kendine iyi bakıyor ve sağlıklı besleniyordu. Bu hiç onun yapacağı bir şey gibi durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Historia Corta❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.