y i r m i

86 14 24
                                    

Bir daha eskisi gibi olamayacağım, bu günden sağ çıkamayacağım diye düşündüğün her gecenin bir sabahı olmuştu. Artık için acıdan nefes alamayacağın kadar dolsa bile dışarı çıktığında derin bir nefesi ciğerlerine doldurmuştun. Güzel gözlerin ağlamaktan kızarıp şişse bile zamanla eski haline dönmüş ve bize sunulan güzellikleri seyredebilmiştin. Ve asla geçmeyeceğini düşündüğün tüm o anları geride bırakmıştın. Çünkü güçlüsün. Ne yaşarsan yaşa ya da ne kadar ağlarsan ağla… Herkesten çok güçlüsün. Çaresizliği dibine kadar hissetsen bile her defasında kalkmasını bildin çünkü. Kimsenin seni yenmesine veya ezmesine izin vermedin. Hep daha fazlasını kendine katarak güçlendin.

Bu yüzden özelsin. Kimse sana öyle hissettirmese bile özelsin. Oysa dışardan birine ihtiyaç duymana bile gerek yok. Sen kendi değerinin farkına vardığında her şey çok daha güzel olacak senin için ve bu daha özel kılacak seni.

Birilerine muhtaç olduğun sürece, sorularının cevaplarını bir başkasında aradığın sürece başaramazdın.

Ve ben hep başkalarında aramıştım tüm bunları. Kimse de istediğim cevabı vermemişti bana.

Sen acıdan besleniyorsun yalnızca; hiçbir şey mutlu edemez seni, tıpkı senin de kimseyi mutlu edemediğin gibi.

Aynı banka oturmuş serin rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin verirken gözlerimi yummuştum. Saçlarım uçuşuyor, bazen önüme gelselerde ben dokunamadan başka yöne çeviriyordu rüzgar. Soğuğun iliklerime kadar işlediğini hissetsem bile yerimden kımıldamadım ve sadece rüzgarı hissettim. Diğer tüm seslere sağır olmuş gibiydim. Kulaklarım sadece rüzgarın çıkardığı hışırtıları duyuyordu.

O anda ise tanıdık bir his kapladı içimi ve yanımdaki boşluk bir bedenle doldu bir anda. Gözlerim kapalı olsa dahi hissetmiştim, hep hissederdim. Aynı şekilde kalmayı sürdürdüğümde o da bir süre sessizliğini korudu.

Şimdi yanımda oturuyor olduğunu bilmek bile kalbimin çaresizce çırpınmasını sağlamıştı. Aptal kalp, aptal. Hâlâ onun için atabiliyorsun, hâlâ ondan vazgeçemiyorsun. Oysa bıraksan onu, mutlu oluruz belki. Sancımazsın hiç böyle.

Gözlerimi araladığımda üstümde koca bir ağırlık varmış gibi hissediyordum. Neden yanıma gelmişti? Neden sessizliğime ortak oluyordu? Neden?

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne bu sessizliği bozan kişi olmak ne de canımı acıtan soruları ona yöneltmek istiyordum. İlk kez onunla konuşmak istemiyordum ama bir o kadar da istiyordum işte. Salağın tekiydim. Aşk hiçbir zaman mutlu etmezdi. En azından benim yaşadığım ve şahit olduklarımdan bunu anlayabilmiştim.

Ya da annemin söylediği gibi ben yalnızca acıyı çekiyordum kendime. Öyle bütünleşmiştim ki bu duyguyla, onu çekip atmam veya kurtulmam mümkün değildi. Her gün, her an içimdeydi. Nefesimi kesiyordu bazen, bazen ise ağlatıyordu. En çokta hissizleştiriyordu, tıpkı şu anki gibi boş gözlerle bakıyordum. İçimde boş olsun istiyordum. Her bir duygu kaçıp gitsin, en ufak bir kırıntısı bile kalmasın istiyordum.

Acıtıyordu çünkü hissetmek. Seni hissetmeyen birini hissetmek. Seni görmeyen birine koşmak ya da sana sağır olan birine avazın çıktığı kadar bağırmak…

Ciğerlerime çektiğim her nefes yakıyordu şimdi içimi. Kulaklarıma ulaşan güzel sesi ona bakmak, ona dokunmak için yanıp tutuşturuyordu her bir hücremi. Usulca başımı çevirip ona baktığımda kıvırcık saçlarına elimi daldırıp okşamak, hafif çıkan sakallarında elimi gezdirmek istiyordum. Gözlerinden öpmek istiyordum onu. Beni hayata bağlayan gözlerinden öpmek…

"Bu kez elinde abur cubur yok, umuyorum ki karnını güzel ve sağlıklı şeylerle doldurmuşsundur."

Evet, su ile.

Gözlerimi tekrar yumduğumda gözlerimin önüne tek bir görüntü geldi ve bunu hiç istemesemde dudaklarım zihnimde dönüp duran onlarca sorudan yalnızca bir tanesi için aralandı.

"Hoşlanıyor musun o kızdan?"

Tekrar gözlerimi araladığımda doğruca karşıma bakıyordum. Duyacaklarımdan hem korkuyor hem de bilmek istiyordum. Hoş, bilsem ne değişecekti ki? O kızdan hoşlansın ya da hoşlanmasın, zaten birine âşıktı. Zaten beni hiçbir zaman sevmeyecekti. Bu hikâyedeki başrol kız ben değildim. Onunla olmaya layık olan kız ben değildim.

"Hangi kız?" diye sorduğunda sesinde saf şaşkınlık vardı.

"Kantinde konuştuğun ve gülümsediğin kızı diyorum, hoşlandın mı ondan?" İçimden kendime defalarca aynı şeyi söylesemde uslanmıyordu kalbim. Onun için atmaya ve sancımaya devam ediyordu.

"Elçin…" Bedenini tamamen bana döndürdüğünü hissetsemde ifademi bozmadım. Ağlayamayacak kadar yorgun ve kırgın hissediyordum o an kendimi.

"Bana bak." Bakmadım. "Bana bak, Elçin." Bu kez parmaklarını çenemde hissetmiştim. Bunu beklemeyen yanım şaşırsada ona belli etmedim ve gözlerine baktım. Elini geri çekti.

"Neden?" diye sordum bu defa. Gözlerine bakıyor ve orada kendimi göremiyorken. "Neden ben değil…"

Neden Demir, çok mu geç kaldım ben sana?

İhtimaller canımı yakıyordu. Eğer o kızdan önce benimle tanışsaydı, o zaman sever miydi beni? Kapalı kalbinin kapıları beni içeri alır mıydı o zaman?

"Ne yapabilirim?" Sesi çok kısık çıkmıştı. "Beni unutman için ne yapabilirim Elçin?" Onun da acıyordu canı ve bir de ben yüklenmiştim yüreğine. O an bir kez daha nefret ettim kendimden. Benim acımı da hissettiği için ve bunu söküp atma isteğiyle dolmasına sebep olduğum için.

Dudaklarımı birbirine bastırırken başımı salladım. "Yapamazsın," Pürüzlü çıkan sesim ve hâlâ acısıyla nefesimi kesen kalbim bana ihanet ediyordu. "Bunun için hiçbir şey yapamazsın. Ne sen ne de ben." Sertçe yutkundum. "Üzgünüm Demir, çok üzgünüm."

Üzgünüm, söz geçiremiyorum işte şu kalbime. Dinlemiyor ki beni.

"Ağlama." dedi, bir eli korkarak yüzüme yaklaşırken. Tereddütünü hissedebiliyordum. Yine de uzanıp yanağımdaki yaşları sildiğinde o ana kadar ağladığımın farkında bile değildim. Dokunuşuyla gözlerimi yumduğumda yeni bir yaş daha süzülerek parmaklarına ulaştı.

"Seni iyi hissettirecekse eğer kimseyle aramda bir şey yok, olamaz da. Biliyorsun. Kimseyle olmaz Elçin. Kimseyle." Dudaklarımı birbirine bastırıp kendimi tutmaya çalıştım ama durduramıyordum. Tüm bedenim titriyor, gözyaşlarım durmak bilmiyordu.

"Neden olmaz Demir, neden? Yok. Kimse yok hayatında..." Yutkundum ve umutla ona baktım. "Deneyemez miyiz? Bir kez, sadece bir kez denesek olmaz mı? Buna değmez mi Demir?"

Kendimi bu duruma düşürdüğüm için nefret ediyordum. Öyle çok nefret ediyordum ki kendimden ve kalbimden, koşarak buradan uzaklaşmak istiyordum. Fakat bir yanım olumlu bir cevap vermesini istiyordu. Ona sarılmak, kokusunda yaşamı bulmak ve nefes almak istiyordu. Gerçek bir nefes. Yaşadığını hissettiren bir nefes.

Çaresizce başını salladığında bakışlarımı indirip ellerimle oynamaya başladım. "Bu ona da sana da haksızlık olur Elçin. Evet, o yok. Hayatımda kimse yok ama kalbimde biri var Elçin. Kalbimde. Ve orası dolu olduğu sürece kimseyle deneyemem. Anlıyorsun beni, değil mi? Bunu sana yapamam, benden bunu isteme."

Kalbimde biri var Elçin. Kalbimde.

Belli belirsiz başımı salladım ve titreyen dizlerimle ayağa kalkmaya zorladım kendimi. Eş zamanlı olarak o da benimle birlikte ayağa kalksada hızla arkamı dönerek uzaklaştım oradan. Bilsem bile bunları ondan duymaya hiçbir zaman hazır olamayacaktım. Lanet olsun, o kızı ölesiye kıskanıyordum. Onun yerinde olamadığım için, buna geç kaldığım için öyle üzgündüm ki bu beni mahvediyordu.

Sakin ol, dedim kendime. Bunu yaşayan ve hisseden tek kişi sen değilsin, aptal olmayı bırak, acınası olmayı bırak. Değiştiremeyeceğin şeyler için üzülmeyi bırak…

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin