Hayat üstüne üstüne gelirken herkesin sığındığı en az bir yer vardır. Kimileri için ev, okul, sahil, park ya da bir başka şey iken bu benim için çatı katıydı. Ne zaman odama sığamasam buraya çıkardım, ne zaman bir şey canımı yaksa soluğu burada alırdım. Bu yüzden çok sık geliyordum buraya, tıpkı Çilli gibi.
Bu kez benden önce gelmişti. Her zaman oturduğumuz yere oturmuş, ayaklarını ise aşağıdan sallandırmıştı. Yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüğümde geldiğimi fark ettiğini biliyordum. Usulca yanına oturdum tıpkı onun gibi.
Hava kararmıştı. Sokaklar tüm karanlığıyla altımıza serilirken göz bebeklerim ağır ağır hareket etti. Rüzgar saçlarımı dağıtıyordu ve üstümdeki geceye ait siyah kapüşonlu beni sıcak tutmaya yetmiyordu. Burnumun birkaç dakika içinde kızaracağına ise emindim.
Yavaşça yutkundum. "Anlatmak ister misin?"
Kesik bir nefes aldığını işittiğimde aramızda uzun süren bir sessizlik geçti. Sonrasında sesi gecenin ayazında hayat buldu. "Neden anne veya baba olursun?" diye mırıldandı. İkimizde önümüze bakıyorduk ve o iğrenç hissin ikimizinde kalbini ezip geçtiğini hissettim. "Aile olabilmek için değil mi? Aile ne demek peki Papatya?" Yutkundu. "Aile…"
"Ne demek bilmiyorum ama bu olmadığına eminim." diye devam etti daha sonra. "Aile olunca en azından birbirini sever ve değer vermez misin? Sevgi olmasa bile saygı olmaz mı tüm yaşanmışlıkların hatrına?" Başını iki yana salladı. "Bu ne sevgi ne de saygı… Hiçbir şey değil."
Aile derin bir konuydu. Her evin kendine özel bir hikâyesi, bir acısı vardı. Sorunlar hep olurdu ama birlikte bunu aşamaz mıydık? Aile bu demek değil miydi? İlk zorlukta söküp atmak yerine bunu aşmaya çalışmak, birlikte üstesinden gelmek…
"Hep bir kardeşim olsun isterdim." Nefesini verdiğinde küçük bir duman karıştı rüzgara. "Ama şimdi iyi ki diyorum, iyi ki tek çocuğum. Aile olmaktan bu kadar uzak bir evde birinin daha yara almasını istemediğimi fark ettim zamanla. Sanırım korkum yalnız olmaktı, Papatya. Bunu itiraf etmek hiç hoşuma gitmesede hep yalnız olmaktan korktum, istemedim. Öyle nefret ettim ki bu durumdan okulda bir sürü arkadaş edindim. O kadar çok arkadaşım vardı ki bir zamanlar Papatya, hiç yalnız değildim. Ama yine de, yalnızdım işte. Çok yalnızdım."
Derimi bin bir bıçakla kesiyorlarmış gibi hissediyordum. Bıçaklardan biri tam boğazıma dayalıydı o an, nefesimi kesiyordu. Acıdan tir tir titriyordum. Çilli'nin sözleri içimi acıtıyordu. Ona bunu yaşatan herkesten öyle nefret ettim ki hayatım boyunca nefret duygusunu hiç bu kadar hissetmemiştim. Daha çocuktu, küçücüktü. Lâkin yüreği bedeninin aksine öyle büyüktü ki…
"Ama şimdi…" dedi güzel gözlerini bana çevirip. "Sen varsın. Tek arkadaşım sensin ama gerçek arkadaşımsın ve bu bana yetiyor. Hep öyle kal Papatya. Tek gerçek arkadaşım ol."
Sözlerinin ardından sanki bunu bekliyormuş gibi gözyaşlarım peş peşe yanaklarımdan süzüldüğünde titreyen dudağımı durdurmak için alt dudağımı ısırdım ve uzanıp onu kollarıma çektim. Kollarını anında bana dolayıp sarıldığı gibi ağlamaya başladığında önce çenemi yasladım saçlarına ve ardından yanağımı yasladığımda hıçkırarak ağlamaya başlamıştık. Öyle sıkı sarıldım ki ona, tüm acısını içime çekmek ister gibi… Keşke bunu yapabilseydim. Keşke acını acıma ekleyebilsem Çilli…
"Yanındayım," diye fısıldadım bir yandan saçlarını okşamaya devam ederken. "Ben her zaman senin yanında olacağım. Her zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Historia Corta❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.