Acı insanı değiştirirdi. Öldürecek şekilde senin canını yakar, nefes almanı zorlaştırır ve seni olgunlaşmaya zorlardı. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, acıya alışsan bile canını acıtmaktan vazgeçmezdi. İlk günkü kadar acıtmasa bile geri kalan hayatın boyunca her anında varlığını hissettirerek seni yavaş yavaş öldürürdü.
Nefes alamıyordum.
İki haftaya yakın bir süre olmuştu. Bu sürede okula gitmemiştim ve devamsızlığım ya da derslerden ne kadar geri kaldığım umursadığım en son şey bile değildi.
Çatı katındaydım.
Her an gelecek, yanıma oturacak ve güneşin altında parlayan çilleriyle birlikte bana parlak bir gülümseme sunacakmış gibi geliyordu.
Ama yoktu.
O burada değildi ve bir daha da olmayacaktı. Bir daha o güzel gözleriyle bana bakmayacak ya da bana 'Papatya' diyemeyecekti. Kimse bana onun baktığı gözlerle bakamayacak, beni onun gibi sevemeyecekti.
Bir daha ona sarılamayacaktım.
Bilseydim eğer o anki sarılmamızın son olduğunu, daha sıkı sarılırdım ona. Bilseydim o gün başına bunların geleceğini, ayrılmazdım hiç yanından. Onu korurdum. Onu korumalıydım.
Onu koruyamamıştım...
Hiç elini bırakmayacağıma söz vermiştim ama sözümü tutamamıştım.
Bir adım daha attım ve en uçta durdum. Rüzgar tüm hızıyla yüzüme vurarak saçlarımı oradan oraya savuruyordu. Üzerimde ince bir kapüşonludan başka bir şey yoktu. O da üşüyor muydu böyle? Orada üşüyor muydu?
"Ama şimdi... Sen varsın. Tek arkadaşım sensin ama gerçek arkadaşımsın ve bu bana yetiyor. Hep öyle kal Papatya. Tek gerçek arkadaşım ol."
Gözlerim ağlamaktan kurumuştu, öyle ki artık gözyaşı dökemeyecek duruma gelmiştim. Günlerdir durup durup ağlıyordum ama geçmiyordu bu lanet acı. Oradaydı, hep orada olacaktı.
"Elçin!"
İsmimi işittiğimde buna şaşırmam gerekebilirdi belki ama hiçbir şey hissedemedim. Acıdan başka bir şey hissedemiyordum.
Ben kımıldamadan karşıma bakmaya devam ederken bana yaklaştığını hissettim. "Elçin..."
Neden buradaydı? Kimse beni umursamıyorken onun burada işi neydi? Ben yalnız olmaya mahkûmdum. Belki de bu yüzden gitmişti o da. Benim yüzümden gitmişti.
Bir elini tereddütle kaldırdığını gördüm yan gözle ama hâlâ aynı pozisyonda durmayı sürdürüyordum. "Yanıma gel, konuşalım olur mu?" diye sorduğunda bu defa başımı salladım.
Hiçbir şey istemiyordum. Artık o da yokken hiçbir şeyin önemi yoktu. Sadece sesler sussun istiyordum. Acı beni terk etsin istiyordum.
"Konuşacak bir şey yok." Sesim bana yabancıydı. O kadar farklı ve kısık çıkmıştı ki rüzgarın sesimi ona ulaştırıp ulaştırmadığından emin değildim.
"Her zaman konuşacak bir şeyler vardır," dedi bir adım daha atarak. "Lütfen, yanıma gel."
"Git buradan," diye fısıldadım düz bir sesle. Yalnız kalmalıydım. Yalnız kalmayı hak ediyordum sadece.
"Hayır," dedi inatla. "Buradan yalnızca seninle birlikte giderim."
Kararlı sesi kulaklarıma ulaştığında usulca başımı salladım. "Beni kurtaramazsın Kayra. Artık değil."
Belki kurtarabilirdi. Beni tanımasa bile bunun için uğraştığını ve bu yüzden yanımda olduğunu biliyordum. Neden bunu yaptığını hâlâ anlayamasamda tanıştığımız zamandan bu yana beni kurtarmaya çalışmıştı. Ama artık her şey için çok geçti. Ben zaten yıllar önce ölmüştüm. Mert'in sayesinde tutunuyordum hayata. Ve artık tutunacak bir dalım kalmamıştı.
"Bileklerini görmedim mi sanıyorsun?" Acı içindeki sesi ve söylediği şey duraksamama sebep oldu. "Daha kötüsünün olmasına izin vereceğimi mi sanıyorsun Elçin?" Gözlerimi ona çevirdiğimde tekrar dolduklarını hissettim ve Kayra bu halimden fırsat bilerek ne zaman bu kadar yakınlaştığını bile fark etmediğim bedeniyle ileri atıldı, kolumdan tutup çekerek beni göğsüne hapsetti.
Başım göğsüne yaslandığında eş zamanlı olarak bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan. Beni sıkıca tutmuştu. Aramızda kalan ellerimle onu ittirmeye çalıştım ama o daha sıkı sarılarak karşılık verdi bana.
"Kayra, bırak!" Daha çok debelendim ve o daha çok kapattı aramızdaki mesafeyi. Ben sakinleşene kadar beni bırakmadı ve dudakları kulağıma değerken hep aynı şeyleri fısıldadı. "Geçti, geçti güzelim, geçti..."
Başımı salladım ama ona vurmayı ve onu itmeye çalışmayı bırakmıştım. "Geçmedi," diye fısıldadım bedenim gibi titreyen sesimle. "Geçmiyor Kayra..."
"Geçecek," dedi bu kez. "İnan bana, geçiyor." Bir eliyle saçlarımı okşamaya başladığında düşüncelerim karıştı. "Hiçbir zaman unutamıyorsun belki ama geçiyor Elçin. Alışmak böyle bir şey. Sen de alışacaksın ve acıtmayacak artık böyle. Geçecek."
Neler yaşadığını bilmiyordum. Onu tanımıyordum. Kayra'nın hangi acıları yaşamaya mecbur bırakıldığını ya da neye alıştığını bilmiyordum ama sesinde yer edinen çaresizlik bana yalvarıyordu. Alışmamı istiyordu. Bu acıya alışılabilir miydi?
"Ben daha önce birini kaybetmedim Kayra..." dedim göğsüne doğru. "Ben hiç birini gerçekten kaybetmedim. Ona bu kadar bağlanmışken nasıl alışabilirim ki yokluğuna?"
"Biliyorum," Saçlarıma dudaklarını bastırdığını hissettim. "Atlatacaksın. Birlikte atlatacağız, tamam mı? İyi olacaksın."
Başımı salladım ve ona güvenmek istedim. Ona güvenmek ve acıma bir son vermesini istedim. Kollarım uzun bir zamanın ardından onun bedenine dolandığında kollarını sıkılaştırdığını hissettim ve göz kapaklarım yorgunlukla gözlerimi örttü. Nefes alışverişim zayıfladı ve bu defa kollarım iki yanıma düşerken ayakta duramadım. Gücümün çekildiğini hissederken beni tutan kollara kendimi bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢ
Short Story❧ tamamlandı. ❧ elçin: çünkü senin de gözlerin sevgiyle bakıyor. elçin: belki yarım kalmış bir hikâyenin ağır yükünü omuzlanıyor gözlerin. elçin: tamamlanmamış bir kitabın en acı sayfasında kalmış gibi gözlerin.