o n b e ş

100 14 21
                                    

Demir'in gönderdiği son mesajlarda gözlerim bir kez daha gezinirken kesik bir nefes aldım. Evden çıkmadan önce ona ödev için bana gelebileceğine dair mesaj atmıştım fakat bu mesajlaşmanın sonu hiç tahmin etmediğim şekilde bitmişti.

Biliyordum. O benim hiçbir şeyim olmayacaktı. Başka bir kadını seven o, benim hiçbir şeyim olmayacaktı. Onun kalbi bir başkasına aitti ve hiç kabullenmek istemesem bile o kalp hiçbir zaman benim için atmayacaktı.

Benim kalbim yalnızca o diye bağırırken o bana hep sağır olacaktı.

Başkasını sevdiği düşüncesi aklımı talan ettiğinden beri bunun farkındaydım. Yine de insan başta canını yakan gerçekleri görmezden gelmeyi deniyor. Çünkü başka türlü o acıya dayanamıyor ve alışması için ihtiyacı olan şey bu. En azından bu durum benim için böyle olmuştu. Hissettiğim acı ve onu kazanamamışken kaybetme düşüncesi beni paramparça etmişti ve bu düşünceye alışmam biraz zaman almıştı.

Çilli'nin tahmin edemediği şeylerden biri de umutsuz bir aşka tutulmuş olmamdı. Bir şeyler olduğunun farkında olan bu çocuk, canımı yakan asıl şeyi bulmak için birkaç tahminde bulunmuştu. Birinde çok yaklaşsa bile hüznümün altında yatan bir diğer sebebi tahmin edememişti.

Ekranı kilitleyip telefonu sıranın üzerine bıraktığımda gözlerim sınıftan içeri giren kalp sancımın üzerinde gezindi. Doğruca kendi sırasına ilerlediği süre zarfında bir an olsun gözlerini bana çevirmemişti. Onu anlayabiliyordum. Demir iyi bir çocuktu ve kimsenin kalp kırıklığının sebebi olmak istemiyordu. Bilmediğim bir nedenden dolayı herkese karşı kendini kapatmış, sevdiği kadından karşılık görememenin ardından aşka kapılarını kapatmıştı. Oysa o kapıyı açsa, onu mutlu edeceğime emindim. Onun beni mutlu ettiği gibi ben de onu mutlu edebilirdim. Bizim için yazılan hikâye bu olmasaydı, onunla mutlu olabilirdim.

Gün yine aynı monotonluğunda ilerlemiş ve günün son zil sesi beni yine düşüncelerimden sıyırmıştı. Çok düşünmek nefret ettiğim şeylerin başında yer alsada en nihâyetinde insan ne kadar çabalarsa çabalasın düşünme eylemini gerçekleştirmeden bir hayat süremiyordu. Sadece bu durum ben de fazla kaçıyordu. Öyle ki çok düşünmekten sürekli başımın ağrıdığını hissediyorum.

Önce bir kırtasiyeye girip gereken malzemeleri aldığımızda yol boyunca hiç konuşmadan ilerlemiştik. Yaşadığım binanın önüne geldiğimizde ise doğruca küçük basamakları çıkıp içeri girdim ve merdivenlere yönelerek oturduğum evin kapısına ulaştım. Bugün annemin evde olmayacağını biliyordum. Zaten çok nadir evde kendini gösteren beden belirli günlerde hiç eve uğramazdı. Bu da o günlerden biriydi.

İçeri girdiğimde kapıyı iyice açarak onun da girmesi için bekledim ve ardından kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı çıkarıp montumu da oradaki dolaba astığımda benim ardımdan o da aynı hareketleri tekrarladı ve salona geçtik. Aldıklarımızı masanın üstüne bıraktığımızda o masaya otururken ben mutfağa gidip içecek ve atıştıracak bir şeyler alıp geri döndüm.

"İstediğin bir şey varsa söyleyebilirsin," dediğimde teşekkür edercesine tebessüm ederek başını salladı. Bardağı eline alıp birkaç yudum içtiğinde karşısına oturmuştum.

"Zor bir ödev değil," dedi poşetin içinden kartonları çıkarırken. "Sadece bizi biraz uğraştıracak." Başımı salladığımda kısa sürede ödeve başlamıştık. Benden bile güzel bir yazıya sahip olan o yazıları yazmaya gönüllü olurken ben de resim işini halletmiştim.

Arada ona kaçamak bakışlar atıyor, aramızda ders ile ilgili konuşmalar geçse bile onunla konuşmanın mutluluğunu yaşıyordum. Kıvırcık saçları alnını örterken yüzünü eğmiş boş beyaz kağıda düzgünce yazı yazıyordu. Dikkatli bakışlarının odağı önündeki kağıt olurken bundan faydalanarak ona fark ettirmeden onu izliyordum. Arada başını geriye sallayıp önündeki saçları iteliyor, yazarken bazen alt dudağını ısırıyordu. Eli ağrımaya başladığında ise kalemi bırakıp hazırladığım tabaklara uzanıyor, içeceğinden içiyor ve kalbimin yine kendini aşmasını sağlıyordu.

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin