8.Bölüm

41K 2K 414
                                    

🍀

Oluşan birkaç sorundan dolayı bölümü silip, tekrar yüklemek zorunda kaldım. Satır arası yorum yapılmıyordu, umarım bu sefer düzelmiştir.

Bir kez daha mizah kitabının dram kitabına dönüşmesine yakıyoruz jsjsjsjsksjs ama bence böyle olması daha iyi, en azından biraz daha gerçekçi oluyor.

Vote tuşuna basıp, yorum yaparsanız çok mutlu olurum :)

Pişmanlık, acı vericiydi.

Hele ki, bu pişmanlık sevdiklerinin ölüm korkusundan doğmuşsa.

Göktürk bey, kimseye güvenmeyeceğini bildiği halde Gül'e güvenmişti. Bunu yapmaması gerektiğini yeni fark etmişti, karısına, kızına bir şey olacak korkusuyla için kan ağlıyor, acı içinde kavuruluyordu.

Sarp, kız kardeşini göğsüne yaslamış, hem annesinin hem kardeşinin canını almaması için Allah'a dua ediyordu. "Allah'ım ne olur, ne olur alma onları bizden."

Ne kadar çabuk alışmışlardı kardeşlerine, oysa birkaç hafta önce bu kız, onların düşmanının kızıydı. Ama onlarda biliyordu ki, büyüklerin yaptıklarını çocuklara ödetmezlerdi.

Bu nasıl tuhaf, ama güzel bir muammaydı.

Sonunda arabalar hastanenin önünde ani bir frenle durmuştu. Meriç aradan inip arka kapıyı açtığında Sarp kucağındaki kardeşiyle indi.

Aynı şeyi Eylül'de, Göktürk Bey'e yapmıştı. "Doktor!" diye bağırdı Göktürk bey, Sarp'la birlikte kucağındaki kadınla hastanenin girişine koşmuştu. Bahçedeki herkes endişeyle onlara bakıyordu.

Otomatik kapı açıldığı an içeriye girdiler. "Doktor!" Bu sefer bağıran Sarp'tı.

İki doktor onlara doğru koşmaya başladı. "Neler oluyor?"

"Çileğe alerjileri vardı, yaklaşık 10 dakika önce semptom göstermeye başladılar. 5 dakika öncede bilinçleri yarı yarıya gitmeye başladı." dedi Eylül yürürken.

"Tamam, hemen odaya alın!" diye bağırdı doktor, çünkü ortalıktaki seslerden duyulmuyordu. Sedyeye bile koyamamışlardı, o derece ortalığı birbirine katmışlardı.

Odaya girdiklerinde Sarp, Hira'yı. Göktürk bey, Leyla hanımı yatağa yatırmıştı. "Çabuk bir şey yapın!" dedi Sarp.

Doktorlar, hemşireler ve Eylül hemen işe koyulmuştu. "Baba, dışarı çıkın!" dedi Eylül.

Hasta bakıcılar bile devreye girmiş, zar zor çıkarmışlardı onları. "Bir şey yap Eylül! Kurtarın onları!" Göktürk bey bir umut söylemişti.

Ve kapı yüzlerine kapandı.

Doktorlar, iki hastanın da mesilife ışık kalemiyle göz bebeklerine baktı. "Anafilaksi geçiriyorlar, hemen epi***fin verin!" dedi doktor. Hemşireler hemen dediğini yapmaya başlamıştı.

(Anafilaksi; vücudun bazı alerjenlere karşı gösterdiği, ölümcül olabilen alerjik reaksiyona verilen isimdir.)

Koridorda ise herkes öylece durmuş, bu aileyi izliyordu.

Sağa sola giden Sarp, elleriyle yüzünü sıvazlayan Meriç, sırtını duvara yaslamış sessizce duran Çınar, kapının önünde dikilmiş öylece kalakalan Göktürk bey...

"Baba!" Göktürk bey, oğlu Meriç'in sesiyle irkilmişti. "Kaç kez seslendim, iyi misin?" diye sordu, sorduğu sorunun yanlış olduğunu sorduktan sonra anlamıştı. Böyle bir durumda tuhaf kaçıyordu.

HİRA - GERÇEK AİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin