Derek
Besleyicinin prensesin odasına heyecan ve tedirginlikle girmesini seyrettim. Bu içimde bir şeyleri harekete geçirdi ve dişlerimi sıkmama neden oldu.
Neden bütün besleyiciler kadın olanlardan seçilmemişti? Elbette böyle bir kural yoktu ama yinede genç bir adamın prensesin odasına girmesi uygun değildi ve bunu sadece kıskandığım için söylemiyordum!
İki saat geçmesine rağmen hala kapı açılmamıştı. İçeriyi duymak da imkansızdı, sarayın neredeyse canlı olması ve prensesin enerjisine göre işlemesi bazı duvarları ses geçirmez yapıyordu.
Gerginlikle koridor boyunca dönüp dolanıyordum. Kapıda nöbet tutan diğer iki muhafız arada bana meraklı bakışlar atıyordu. Her ne kadar onların hiyerarşik sisteminde bir yerim olmasa da bana saygıyla yaklaşıyor emirlerimi dinliyorlardı.
Onlar gibi sıkı eğitimden geçmemiş olsam da doğuştan vampir ırkı arasındaki gücüm sorgulanamazdı. Vampirlerin de soyları vardı ve ben en soylu aileden geliyordum. Soyumuzun gücüne göre sahip olduğumuz güçte farklılık gösterirdi. Prensesinde okuldayken kullandığı acı verme gücü benimde sahip olduğum bir yetenekti.
Farklı bir kaç yeteneğe daha sahipken gücümü ona kanıtlamak için sabırsızlanıyordum. Kafamı düşüncelerle yeterince uzaklaştıramadım ve bir üst kata çıktım. Boş odalardan prensesin odasının bulunduğu kanattakine girerken sabırsızlıkla balkona çıktım.
Buradan prensesin geniş terası açıkça gözlerimin önüne serildi. Onu uzun koltukta uzanırken bir ölüm meleğinin ki gibi olan ürkütücü güzelliğini izledim bir süre. Keskin gözlerim uyurken ki saflığına kilitlendi ama ben şuan kapalı olan gözlerinin yırtıcılığını ve keskinliğini biliyordum.
Onun terasta tek başına uyumasıyla içime bir su serpildi. Hemen iki erkek hizmetliye peşimden gelmesini söyleyerek prensesin dairesinin önüne geldim. Muhafızlara başımla kapıyı açmalarını işaret ettim. Başta tereddüt etseler de çift taraflı ağır kapıları açtılar.
Odaya girdim, keskin koku alma duyum ona ait olan müthiş vanilya kokusunu hemen almamı sağlıyordu. Bir koku daha vardı, bir erkek insana ait olan losyon kokusu. Yatağın tam ortasında uzanmış bir vaziyetteydi sanırım kendinden geçtikten sonra uyuya kalmıştı.
Onun varlığını o yatağın üzerinden silip atmak ister gibi kolundan tutup kaldırdım. Gözlerini açtı ama hala vampir zehri altındaydı. Prensesin vampir zehri daha güçlü olmalıydı aksi taktirde etkisi bu kadar uzun sürmezdi. Onu hizmetlilere yaslayıp odadan çıkarmalarını izledim. Ve terasa doğru son bir bakış atıp bende çıktım.
İçim rahatlamış bir vaziyette sarayın avlusuna çıktım ve baş muhafız Steve'i gölün olduğu tarafa dalmış bir vaziyette buldum. Yanına yaklaşıp bende onun baktığı yöne çevirdim kafamı.
''Bir şey sizi rahatsız mı ediyor?'' Muhafız lideri bir vampirdi ve komutan Jim yerine kendimi baş muhafız Steve daha yakın hissediyordum. Elbette komutan Jim'i sevmemem sadece kurt adam olduğu için değil prensese karşı hisleri olduğu için de ondan hazzetmiyordum.
''Sadece bugün ekselanslarının nasıl kaybolduğunu düşünüyorum. Bize hala bir şey söylemedi ve prenses Elena'nın bizim bilmediğimiz gizemleri varken onu koruyamamaktan endişeliyim.''
Bu meseleyi tamamen unutmuştum gerçekten ona o gölde ne olmuştu? Ona bir şey olduğu düşüncesiyle az daha kendimi kaybediyordum.
''Bunu bende merak ediyorum ama o bize anlatana kadar bilemeyiz. Siz elinizden geleni yapıyor ve onu en iyi şekilde koruyorsunuz ama prensesin çevresinde hep farklı tehlikeler var, görünmez bir şeyler. Ve biz bu tehlikeleri her zaman ön göremiyoruz. Bu benimde canımı sıkıyor.'' Muhafız Steve gölü izlemeyi bırakıp bana döndü.
''Ama sen ve prenses arasında büyüyle bir bağ oluşturuldu. Onu nerede olduğunu hissedemiyor musun?'' Onun prenses için gerçekten endişelendiğini görebiliyordum ama bu bir askerin kralına karşı duyduğu endişe gibiydi, sadakat ve sorumluluk gibi.
''Büyü ilk yapıldığında hissedebiliyordum ama üç gün sonra etkisini yitirdi. Artık hiçbir şey hissedemiyorum.'' Bu da canımı sıkan bir başka konuydu onu kalp atışlarını hissedebilmek ve nerede olduğunu bilmek... Bu bağa alışmıştım ve bağ bozulunca kendimi boşlukta hissettim. Aslında onun bir vampir olduğu için kalbinin atmaması gerekiyor benim atmadığı gibi. Ama aynı zamanda melez, o yüzden kalbi atan tek vampirdi ve bunun fizyolojisinin nasıl işlediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
''Anlıyorum, yinede aranızda bir bağ olmasa da prenses seni yakınında tutuyor. Normalde sadece büyünün etkisindeyken koruması olacaktın ve asıl görevin Sam ile birlikte türler arası anlaşmazlıkları önlemekti ama Sam daha çok komutan Jim'in yaveri konumunda ve sende prensesin koruması olmaya devam ediyorsun.''
''Ben sadece prenses için endişeliyim ve bağım olmasa da onu korumak istiyorum.'' Sesim kendimi savunur gibi çıkmıştı. Bağ bitse de koruma olmaya devam ettiğimin farkındaydım ama bu görevimi benimsemiştim ve prenses bana başka bir görev verene kadar bırakmayacaktım. Aslında başka bir görev vermesini istemiyordum, hep yanında olup onu korumak istiyordum. Yinede bunu dile getirmedim.
''Evet biliyorum, aslına bakarsan böyle yaptığın için memnunum her ne kadar muhafızlarım iyi eğitimli olsa da senin gibi soylu bir vampirin burada olup ekselanslarını koruması beni biraz rahatlatıyor.'' Varlığımdan memnun olmasını söylemesiyle rahatladım. Baş muhafız olarak beni prensesin yanından uzaklaştırabilme yetkisi vardı ve onun beni onaylaması bu yüzden çok önemliydi.
Elena
Doğan güneşin gözlerimi rahatsız etmesiyle kalktım. Normalde vampirler uykuya ihtiyaç duymazdı ama kurt tarafım çoğu zaman uyumak için beni dürtüyordu, kış uykusuna yatmadığıma minnet ediyordum.
Terastan odama geçtiğimde besleyicinin çoktan gittiğini gördüm ve çalışma masama yöneldim. Uzun zamandır yaptığım, kağıtlara yazılıp çizilmiş olan planlara baktım. Aralarından bazılarını gerçekleştirmiştim ve yapılması gereken şeyleri ne kadar çabuk bitirirsem lehimeydi.
Cadıların daveti her ne kadar olaylı geçse de benim açımdan iyi olmuştu çünkü onları savaşa hazırlanmaları için ikna etmiştim. Ama vampir ve kurt adamlarla böyle birebir görüşmem olmamıştı. Bütün türlerle ayrı ayrı görüşüp beni dinlemeleri için ikna etmek daha kolaydı. Bu yüzden bu günkü planlarımı saniyeler içinde oluşturup hazırlanmak için hizmetlileri çağırdım bugüne erken başlıyordum.
Bugün elbise yerine kraliyet armasının işlendiği pantolon ceket takımı giymiştim. Dairemden çıktığımda her zamanki gibi Derek nöbetteydi. Ona çok alışmıştım, etrafta onu göremeyince yalnız hissettiğimi itiraf ediyorum. Korumam ve muhafızlarım beni selamlarken selamlarına karşılık verdim. Taht salonuna doğru ilerlemeye başladım.
''Kahvaltı etmeyecek misiniz prenses?'' Sadece Derek bana prenses diye hitap ediyordu diğerleri ya ekselansları derdi yada prenses Elena diye hitap ederdi. Normalde doğrusu oydu ama Derek'in bana sadece prenses demesi hoşuma gidiyordu ve buna izin veriyordum. Aslında onun her şeyi hoşuma gidiyordu. Her zaman koşulsuz şartsız yanımda olacakmış gibi hissediyordum ve böyle olmasını da istiyordum.
''Dün yeterince kan içmişim canım bir şey istemiyor.'' Kan deyince yüz kasları gerildi, bir şeye mi sinirlenmişti, bilmediğim bir şey mi olmuştu? Ne kadar meraktan çatlasamda sormadım. Muhafızlar arkamızdan gelirken ona kişisel sorular sormamalıydım.
Taht odasına girerken aklıma yeni edindiğim yetenek geldi, ışınlanma! İlk fırsatta insan şehirlerine gitmek için sabırsızlanıyordum ama şuan ki durumda bu imkansızdı. Ya da değil miydi gece uyumak için odama çekildiğimde gizlice gidebilirdim! Bu fikirle gülümsedim, ama beni bekleyenleri görünce gülümsemem düzleşti ve her zamanki poker suratıma büründüm.
Bölüm Sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZİN SAVAŞI
VampireGüvenliği için daha bebekken sarayından kaçırılmıştı. Bu süreçte krallığı büyük darbeler almış ve çoğunluğunun doğa üstü yaratıkların oluşturduğu halkı kendi içinde anlaşmazlığa düşmüştü. Onun yokluğunda her şey karışıkken artık geri dönmesinin vak...