Tahtım da otururken komutan Jimle askerlerin düzeni hakkında konuşmak hiç bu kadar sıkıcı olmamıştı. Normalde sıkılmazdım ama komutanın benimle konuşabilmek için konuları uzatması katlanılmaz bir hal aldı. Yanı başımda ayakta duran Derek'in de bundan hoşlanmadığını belirtmeliyim.
Zaten o da sabahtan beri dibimden ayrılmadı. Bir şikayetim olduğundan değil ama biraz özel hayata saygı olsa hiç fena olmaz.
''Prenses eğer bazı askerleri haritada belirttiğim kritik yerlere konuşlandırırsak ani saldırılar engellenebilir. Siz bu konuda ne dersiniz?''
Daldığım düşüncelere bir son verip dikkatimi yine ve yine komutan Jim'e verdim!
''Evet komutan bu konuları bana sormadan da uygulayabilirsin. Sonuçta orduların komutanı sensin.'' dedim.
''Evet ama..''
''Tamam Jim bu günlük bu kadar yeter, işlerinizin başına dönebilirsiniz.''
Ona adıyla hitap etmem yanımdan sırıtarak ayrılmasını sağladı. Gözlerimi devirdim.
Artık bitti diye düşünürken sarayın baş muhafızı gelip reveransını yaptı. Derin bir nefes aldım. Derek konuşması için baş muhafıza kafasıyla işaret verdi.
''Ekselansları cadılardan davet geldi.''
Tek kaşımı kaldırdım. (Evet tek kaşımı kaldırınca aşırı çekici oluyorum.)
''Ne daveti?''
'''Lanetin kalkması üzerine bir davet veriyorlar daha çok kutlama. Ve siz de baş konuksunuz prenses Elena.''
Derek'de kaşlarını çatmıştı.
''Savaş arifesinde bu kutlama da nereden çıktı?'' diye baş muhafıza sorumu yönelttim ve onu inceledim. Genç bir adamdı ve akıllı birine benziyordu. Muhafızlar ordudan farklı bir eğitim görüyordu daha az kişiyle daha detaylı bir eğitimdi bu. Bu eğitilenlerin içinden her konuda en iyi olan muhafız baş muhafızlık için seçiliyordu.
Elbette ben yokken koruyacakları bir saray ve bir soylu yoktu. Ama yinede eğitimler devam etti ve ben saraya gelir gelmez yanımda olmak için görevlendirildiler.
''Bilmiyorum efendim.''
''Prenses Elena bu bir tuzak olabilir!'' Derek direk şüphesini ortaya attı.
''Neden tuzak kurmak istesinler? Sonuçta lanetlerini ben kaldırdım.''
''Yinede laneti koyan babanızdı, bu yüzden hep yok sayıldılar ve aşağılandılar. İntikam almak isteyebilirler.''
''Buna gerçekten cesaret edebilirler mi?''
''Efendim cadılar kincidir onlara yapılanı kolay kolay affetmezler.'' Baş muhafızım da katılmıştı bu endişeliler grubuna. Bu kadar abartmalarından sıkılsam da her ihtimali düşünüyor olmalarını taktir ediyordum.
''Bence gitmeyelim prenses Elena, onlar büyü yüzünden güçsüz düştüğünüzü biliyorlardır. İntikamlarını almak için en uygun zaman.''
Baş muhafızım Steve'de Derek'in sözlerini kafasıyla onayladı. Kafamı Derek'e çevirdim o güzel gözlerde endişe görüyordum.
''Davete gidiyoruz.''
Baş muhafız Steve''Bu intihar olur efendim.''
Derek''Ona katılıyorum.''
''Bir avuç cadıdan korkacak değilim.''
Steve''Aslında 150 kişilik bir davet ekselansları ve bunların 130 cadı.''
Vay canına! Gerçekten benden nefret ediyorlar olmalılar ama hayır bu sadece bir varsayımdı.
''Yalnız unuttuğunuz bir şey var beyler. Bana büyü işlemez!''
Derek''Yinede bu çok tehlikeli!''
''Gidiyoruz dedim. Bu sorunu çözmem gerekiyor eğer gerçekten bana ihanet etme planları varsa onlara kime ihanet edeceklerini gösterir bu fikirlerini unutmalarını sağlarım. Cadıların düşmanımız olmasına izin veremem.''
Steve''Nasıl isterseniz efendim.'' dedi ve reveransıyla birlikte taht odasını terk etti.
Bende bu günlük bu kadar yeter diye düşünüp odama yol aldım, peşimde Derek ve diğer muhafızlarla tabi ki! Derek hemen kapının önündeyim bakışı atarak muhafızların kapıları kapatmasına izin verdi.
Yine gözlerimi devirdim. Bu kadar korunmaya alışık değildim gerçi onları beni korumalarına izin vermek sadece göstermelikti, konumum kimsenin aklından çıkmasın diyeydi. Çünkü beni öldürmelerinin mümkün olup olmadığını bile bilmiyordum. Babamı öldürmek için bile kim bilir ne kadar büyük bir ordu ve güç harcamışlardı. Beni öldürmek mümkün olsa bile bundan çok, çok daha fazlası gerekirdi.
Üzerimdeki elbiseyi çıkardım. Her ne kadar elbise giymek istemesem de asil gözükmeliydim. Normalde hizmetçiler giyinmeme yardım ediyordu çünkü o elbiselerin içine girip çıkmak tam bir işkenceydi.
Neden saraya ilk geldiğim günkü gibi büyü ile elbise giymediği merak edenler için açıklıyorum her zaman kafamda elbise tasarımı olmuyordu. Bazı şeyleri eski usul yapmak daha iyiydi hem kraliyet terzileri ben tasarımlarını giymezsem ne iş yapacaktı?
Bu gün yapacağım şeyden dolayı hizmetçilerimin gelmelerini istememiştim. Üzerime siyah yüksek bel pantolonumu onun üzerine ise bol bir kapşonlu sweat giyip kapüşonunu kafama geçirdim.
Biraz aksiyon zamanıydı!
Odamın balkonuna çıktım, sarayın en üst katında kraliyet odaları vardı. Ve ben doğal olarak bu odaların en büyüğünde kalıyordum.
Demirlerden sarktım ve aşağıya baktım dört asker nöbet tutuyordu. Odaya geri döndüm ve kapıya büyü yaptım ben dönene kadar içeriye hiç kimse giremeyecekti. Bu arada laneti bozduktan sonra büyü gücümün çok az bir kısmı azalmıştı ama o da bir kaç saat sonra geri gelmişti. Ve tabi ki bundan da kimseye bahsetmemiştim. Çok ketum biriydim öyle değil mi?
Tekrardan balkona çıktım muhafızlardan ikisi kurt diğer ikisi ise vampirdi. Kavga etmeden birlikte çalışabiliyorlardı çünkü muhafızlar askerlerden daha kontrollüydü. Onları da büyüyle uyuttum, aşağıya atlamak benim için hiç sorun değildi. Askerleri atlatıp sarayın dışına çıktım. Şimdi büyülü sınırı geçip New York'a gitmeliydim.
Vampir hızımla on dakika içinde sınıra gelmiştim. Etrafıma bir göz attım karanlık olmasına rağmen gözlerim kilometrelerce ötesini görüyordu. Hiç kimseyi görmesem de izlendiğimi başından beri biliyordum ve tam tahmin ettiğim gibi büyülü sınırı geçecekken birisi kolumdan yakaladı.
Bana yetişeceğini elbette tahmin etmiştim!
Bölüm Sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZİN SAVAŞI
VampireGüvenliği için daha bebekken sarayından kaçırılmıştı. Bu süreçte krallığı büyük darbeler almış ve çoğunluğunun doğa üstü yaratıkların oluşturduğu halkı kendi içinde anlaşmazlığa düşmüştü. Onun yokluğunda her şey karışıkken artık geri dönmesinin vak...