1.bölüm

1.7K 160 84
                                    

Yorum yaparak okursanız çok mutlu olurum 👉👈
Keyifli okumalar 🍻



4 Ekim 1887
Riga Şehri - Merkez Tapınak

Kutsal ayetler cam kubbelerde yankılanıyordu. Sunakta çeşit çeşit lezzetli meyve, çiçek ve değerli taşlar, edilen dualarla tanrıya armağan edilmek için hazırlanmıştı.

Seonghwa başları yere eğilmiş duaları dinleyen klanın halkının önünde duruyordu. Liderlerin durması gereken kürsüde büyük bir dikkatle ve özenle kendi repliklerini bekliyordu.

Bir metre yükseklikte olan kürsüde bulunmasına rağmen yerlere kadar uzanan tören pelerini kendi ihtişamı ile birleştiğinde nefes kesici duruyordu.

Koyun ve deve kürklerinden yapılmış olan pelerin çok ağırdı. Üstelik bugünki gibi güneşli günlerde fazlasıyla terletiyordu. Yine de Seonghwa geleneklere olan saygısından törenin son anına kadar üzerinden çıkarmamaya kararlıydı.

Üstelik küçük kardeşi Wooyoung, hayvan derisinin üzerine dikili olan açık mavi kumaşı çiçek işlemeleri ile süslediğinden beridir daha da hoşuna gidiyordu ağır pelerin.

Dualar okunmaya devam ederken dışarıda bir gürültü gittikçe çoğalıyordu. Seonghwa kulağına ilişen seslerden rahatsız olarak kaşlarını çattı. Hasat zamanından sonra olan bu ayininin bölünmemesi önemliydi.

Gürültüye birkaç kadın ve çocuk çığlığı da eklendiğinde Seonghwa dualara odaklanmaya çalışıyordu.

Tapınağın kapısı hızla açıldı ve sesler içeriye de dolmaya başladı. Kapıdaki görevliler içeri girmeye çalışan yabancıyı dışarıya sürüklemeyi denese de direnen adam bir boşluk bulup son gücü ile klan liderine doğru koştu. Dualara eşlik eden insanlara çarparak öne geçtiğinde Seonghwa'nın önünde yere kapandı.

"Bağışlayın beni yüce efendim. Ancak size söylemek zorundayım. Çok kötü, çok kötü efendim. Çok mühim şeyler oluyor. Size söylemek zorundayım. Size bildirmek zorundayım!"

Kalabalığın içinden zorlukla geçen korumalar dizlerinin üzerine çökmüş soluksuz konuşan adamın yanında durdu. Bu ayinin kesinlikle bölünmemesi gerekiyordu. Alfa'dan azar yiyeceklerdi. Kısa bir an tereddüt etseler de adamı kaldırmak için uzandıklarında alfanın sert sesini duydular, "Bırak"

İçlerini titreten kısa komut ile eğilerek geri çekildiler. Seonghwa yüksek kürsüden basit bir adım atıyor gibi çeviklikle indi. Tapınağın salonundan çıkıp başka bir odaya girdiğinde iki asker yabancı adamı sürüyerek arkasından geliyordu.

İçeride bir masa, sandalyeler, patates çuvalları ve toprak küplerin bulunduğu oda pek geniş değildi. Seonghwa adamı sandalyeye oturtmalarını emretti. Hareket edecek hali olmayan zayıf adam pelte gibi yığıldı. Yabancının konuşacak hali kalmadığı belli oluyordu.

"Ayıltın çabuk!" diye gürledi Seonghwa. Boynundaki ipi gevşeterek ağır pelerinden kurtuldu. Bu sırada askerler adama su içirerek ve elini ayağını ıslatarak biraz olsun kendine gelmesini sağlamıştı.

Gözleri kısık kısık açılan adamın yakalarını kavradı Alfa. "Ne kadar önemli bir ayini böldüğünü biliyor musun? Geçerli bir sebebin olsa iyi olur yoksa saygısızlığının bedeli olarak seni kendi ellerimle boğarım. " Adamı sandalyeye sertçe ittirdiğinde odanın köşesinde duvara yaslanarak olup biteni izleyen Wooyoung'u gördü. Sert tavırları yüzünden rahatsızlık duyacağını biliyordu. Şiddetten hoşlanmayan kardeşi önünde bunu yapmayı istemezdi. Onun da odaya girdiğini daha önceden fark etmiş olmayı diledi.

as an azalea ● woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin