17.bölüm (M)

1.2K 109 144
                                    

(affınıza sığınıyorum... hakkımızda hayırlısı)

Keyifli okumalar 🍻

Wooyoung gözlerini cama çarpan yağmurun sesi ile açtı. Hava kapalıydı ve yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Ne kadar süredir uyuduğunu bilemeyerek etrafa bakındı. Üzerindeki uyuşukluk sanki tonlarca ağırlığın altındaymış gibi hissettiriyordu.  Bir süre yağmuru izleyerek kendine gelmeyi bekledi. Anılar aklına doldukça içinde bir tedirginlik tohumu yeşerip büyüyordu. San'ın 'Yanında olacağım' dediğini hatırladı. 'Bütün kızgınlığın boyunca yanında olacağım' demişti. 

Wooyoung odada yalnızdı. Bu durum canını epey sıkarken sıkıntı ile doğruldu. Vücudunda kol gezen sancıları ve ağrıları görmezden gelerek oturdu. Üzerindeki temiz kıyafetleri ve temiz yatak örtülerini idrak etiğinde irkildi. Biri vücudunu yıkamış olmalıydı. Bu kişinin San olmasını umarak derin bir nefes aldı. 

Odada San'ın kokusundan başka kokular da vardı. Biri daha odaya girmişti . İçini kemiren gerginlik katlanarak artarken gözlerinin dolduğunu hissetti. Yağmur hızla cama vurmaya devam ediyordu. Wooyoung yağmuru sevmiyordu. Ne zaman yağmur yağsa huzursuz hisseder, kararan hava değil de kendi içiymiş gibi rahat edemezdi. 

İçinden çıkamadığı sorular zihnini olabildiğine yoruyorken artan gök gürültüleri yardımcı olmuyordu. Yanında olacağım diyen San neden odada değildi? Bunca zaman ikisinin arasındaki mesafe bir azaldıkça iki artıyor gibiydi. Zaman zaman birbirini tanıyan iki insan gibi doğal davransalar da yeniden iki yabancıya dönmekte oldukça başarılıydılar. Peki şimdi ne olacaktı? Yıldırım hızı ile bu hale gelmişken şimdi nasıl davranacaklardı? 

Şatoda San'ın odasının balkonundaki kısacık zamanı hatırladı. 'Güzelsin Wooyoung' demişti San. Bunu hatırladığında içinde bir yerlerde baş gösteren acıyı hissetti.  San'dan hoşlanıyordu. Lanet olsun ki San'dan hoşlanıyordu. Şatoya gidip onun bütün sorumlulukları ile yüzleşene kadar da ona kapılmaktan çekinmiyordu. Ama şimdi işler çok daha karmaşık bir hal almıştı. 

O Alfaydı. Kocaman bir klanın Alfasıydı. Bir gün evlenmek zorunda kalacaktı. Mutlu bir aile yaşamı edinecekti. Soyunu devam ettirecekti. Ama Wooyoung'a güzelsin diyordu. Ve sevişmişlerdi. Bu sadece yatmaktan çok daha ötesiydi. Her hücresi ile hissetmişti bunu Wooyoung.  Narin dokunuşları, dudaklarının arzuyla ve heyecanla tenine dokunuşu, canını yakmamak için elinden geldiğince çabalaması... Hepsi gerçekti. 

Wooyoung ağlamak istiyordu. Onun toprakları içindeydi. Onun odasında, yatağında oturuyordu. Vücudu Alfa'nın feromonlarını istiyordu. Muhtemelen araya birkaç saat girmişti odadan ayrılalı. Bu yüzden onun feromonlarını hissetmek istiyordu. San'ın avcunun içindeydi ama ondan kaçmak istiyordu. Karnına giren krampla öne doğru eğildi. Biliyor muydu ki, k'Kimse sana zarar veremez' derken bile asıl tehlike kendisiydi. 

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı Wooyoung. Soluklarını derin derin içine çekmesini söylüyordu Doktor her zaman. Yine öyle yaptı. Nefes alamadığında her şey çok daha kötü bir hal alıyordu.  Wooyoung San'ın kendisini ne kadar kırabileceğini fark ettiğinde gözünden düşen bir damla yaşa engel olamadı. 

Burada düşünerek kafayı yiyecekti. Bu yüzden yavaş hareketlerle ayağa kalktı. Gidip San'ın ne düşündüğünü öğrenmesi gerekiyordu. Yavaş hareketlerle banyoya yürüyüp yüzünü yıkadı. Saçlarını ıslak parmakları ile üstünkörü düzelttiğinde odadan çıktı. Üzerindeki kazağın kollarını çekiştire çekiştire merdivenlere doğru yürüdü. 

Alfa'yı gördüğünde ne diyeceğini bilmiyordu. Doğu kanadının son katına geldiğinde koridorun başında bekleyen askerler Wooyoung'u selamladı. İkisine de başı ile selam verdiğinde işlemeli kapıya doğru yürüdü. 

as an azalea ● woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin