28. bölüm

1K 95 458
                                    

Başlamadan önce, ıhım ıhım,
Birincisi, çok güzel bölüm yazdım, yorumlarınızı bekliyorum  🥺

İkincisi, rut, alfaların kızgınlığına verilen addır.

Keyifli okumalar 🍻

"Wooyoung senin için tepsini getirdim"

Mingi elindeki tepsilerde yerleştirilmiş kahvaltılıklar ile masaya yaklaştığında Omega uzanıp kendi kahvaltısını alarak masaya oturdu. Geniş gülümsemesi ile teşekkür ederken gözleri kısılmış ve tatlı suratı adeta aydınlanmıştı.

Alfanın karşısında Gölge, onun yanında Mingi ve Mingi'nin yanında da Wooyoung oturuyordu. Çok geçmeden Kimjae de gelerek Alfanın yanındaki sandalyeye oturmuş ve herkes kahvaltısını etmeye dönmüştü.

San çatalındaki zeytini ağzına attığında sürekli kıkırdayıp duran Omega ile sinirlenmeden edemiyordu. Mutfakta Alfa'nın yemek yediği masa ile diğer masalar arasında biraz mesafe olsa da içeride çok fazla kişi olduğundan feromonlarını yaymamaya dikkat ediyordu. Çünkü biliyordu ki sinirlendiğinde feromonları çok daha yoğun oluyordu.

Sabah katta karşılaştıklarında kısa bir süre öylece durmuş ve yalnızca bakışmışlardı. Ardından Wooyoung tek kelime etmeden, alnının iki yanına düşen saçları savurarak hızlı adımları ile merdivenlere yönelmişti. San böyle bir şeyi kesinlikle beklemediğinden şaşkınlıkla uzaklaşan omeganın arkasından bakakalmıştı. Ayrıca nasıl oluyordu da dört parmak boyundaki saçlarını savurabiliyordu?

Dün olanların unutulup gitmesini beklemiyordu. Wooyoung'un kendisine sinirli oluşunu haksız da bulmuyordu ancak trip atmak, bu biraz çocukçaydı.

Sabah ya da günün herhangi bir vaktinde oturup düzgünce konuşarak aralarındaki limoni atmosferi eritebilirlerdi. Evet Wooyoung kötü bir durumdan sıyrılarak canını kurtarmıştı ancak San o anın şoku ile bunu nasıl anlayabilirdi?

Şimdi durup düşündüğünde Wooyoung'un yüzünün nasıl bembeyaz kesilmiş olduğunu hatırlıyordu. Üzerinde ona ait olmayan bir gömlek ile düğmeleri  düzgünce iliklenmemiş bir halde öylece ortalıkta gezmeyeceği de aşikardı. Ancak katta dört nöbetçi ile bırakmıştı onu San. Kapısını açmasına bile müsade etmemeleri konusunda sertçe emirler vermiş ve askerlerine güvenmişti.

Kim manyağın birinin kelimenin tam anlamı ile uçarak gelip ardından pencereden içeri girerek yukarıda beş kişiyi hedefleyen bir kan dökme oyunu oynayacağını düşünebilirdi ki?

San gibi mantığını ön planda tutan biri değil, hayal gücü ile hareket eden biri bile olsa bu o an düşünülemeyecek bir seçenekti.

Wooyoung'u üç silah namlusunun önünde savunmasızca beklerken gördüğünde kan beynine sıçramıştı. Tek bir tetik mesafesi ile beyni dağılabilir ya da kalbinde bir delik açılabilirdi.

O an nasıl olmuş da Lee'nin her uzvunu farklı bir parçaya bölerek Choi klanında attığını her bir adım için ayrı ayrı pişman etmemişti şuan bile anlayamıyordu.

Öfkesi bedenini ele geçirdiğinde mantığına güvenmek rulet oynamaktan farksızdı San için. Öyle anlar oluyordu ki sakin kafa ile düşünse karar kılacağı şeylerin tam tersine kendini ikna etmesi damarlarında gezen öfke yüzünden çocuk oyunu kadar basitleşiyordu.

Bu yüzden bu gibi durumlarda Mingi'nin aklına güvenmeyi öğrenmişti. Yardımcısı her zaman bir akıl kutusu değildi Alfa için. Mingi'nin mantıklı fikirleri kadar mantığına da güveniyordu. Gerekli gördüğü yerlerde San'ı ikaz etmekten ya da durdurmaktan çekinmezdi. 

as an azalea ● woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin