35. bölüm

672 70 336
                                    

Keyifli okumalar 🥂

Güneş yavaş yavaş alçalırken  mutfak penceresinden içeri giren, günün son ışıklarının tadını çıkarıyordum. Gaeyon ve köşkün diğer çalışanları birkaç dakika önce sona ermiş olan akşam yemeği masasını toplayıp temizliyordu.  Etrafta toplanan bulaşıklar ve çalışanların konuşmasından oluşan ufak bir gürültü vardı. 

Günün bu saatinde bahçede olup bir örtü üzerinde gölü ve bahçedeki bitkileri izleyerek zaman geçirmek kesinlikle çok hoş olurdu. Bunu daha sonra yapmak için aklıma yazarak bakışlarımı pencereden çektim.  

Masada yalnızca  Mingi ve ben kalmıştık. Kimjae ve San yemekten hemen sonra Alfa'nın günlük kontrollerini yapacaklarını söyleyerek  kalkmıştı. Kimjae son olanların ardından San'ın üzerine hiç olmadığı kadar çok titrer olmuştu. General de yemeğini Yeosang ile beraber yemek için tepsisini omeganın odasına istemiş ve mutfakta bize katılmamışlardı. 

Mingi'nin çattığı kaşları ile kağıtları hızlı hızlı çevirişini ve yeniden sıralayışını izledim. Bugün abimler buraya gelecekti ve bir toplantı yapacaklardı. Bu yüzden olsa gerek Mingi yemekte bile bir ton evrağı okuyup bazı yerleri kalemle işaretlemeye devam etmiş, başını bir an olsun kaldırmamıştı. Gaeyon, ileri ittiği tabağını ve  yanıbaşındaki birkaç eşyayı alırken de onun farkında bile değildi muhtemelen. Tek odağı karıştırmaya devam ettiği evraklardı. 

Yerimden doğrulup masanın diğer yanına yürüdüm  ve vücudumu Mingi'nin yanındaki sandalyeye bıraktım.  Yerleştirdiği son birkaç kağıt ile desteyi masanın ahşap yüzeyine vurarak düzenledi. 

"Yoğunsun yine." 

Başını sallayarak onayladı. "İşler hiç bitmiyor."  

Dudaklarımı birbirine bastırarak sessizliği sürdürdüm. Durumlar daha da karışıyordu, haliyle yapmaları gerekenler de durmadan artmaya devam ediyordu. Bakışlarını yüzümden inatla çekmediğinde merakla söyleyeceklerini bekledim. Tereddüt ediyor gibi duraksadığında "Bir sorun mu var?" dedim. 

"Wooyoung, daha önce hiç silah eğitimi almadığına emin misin?" 

Duraksayarak yutkundum. Aniden nereden çıkmıştı bu soru? Aslında cevabı çok iyi  biliyordum. Hiç yaşanmamış gibi davransam da karargahtaki o anlar beynimin arkasında dönmeye devam ediyordu. Aniden gelen ürperme hissi ile titrememek için kendimi kastım. Hala kabul etmek istemediğimden yeniden yutkunarak "Neden?" dedim.  Neyden korktuğumu bilmiyordum ancak göğsüm sıkışıyordu. 

"Sormadım say." diyerek sandalyesini geriye ittirip ayağa kalktı. Düzenlediği evrakları almadan önce vücudunu esnetti ve elindeki kağıtlarla içeriye yürüdü. Salonda San ile konuşmaları kulağıma geliyordu ancak ne dediklerini dinlemiyordum.

Parmağım tetikte oynayıp silahı ateşlediğim an hala gözümün önündeydi. O an göz kapaklarımı yummadan önce adamın kafasının arkasından etrafa sıçrayan beyin parçalarını görmüştüm. Son derece mide bulandırıcıydı.  Parmaklarımı dudaklarımın üzerine bastırarak hareketlenen midemin sakinleşmesi için bekledim. 

Mutfağa giren adımlarla ne zaman kapattığımı bilmediğim  gözlerimi açarak hiçbir şey yokmuş gibi duruşumu düzelttim. Mingi yeniden sandalyesine oturduğunda  "Bir deste kağıdı teslim etmek bu kadar yorucu olamamalı." diyerek hayıflandı. Arkaya attığı başını kaldırarak  "Bir kahve içer miyiz?" dedi. 

Bakışlarımı az önce temizlenmiş olan yemek masasına ardından tekrar Mingi'ye çevirdim. "Az önce yemek yedik?" Şaşkın sesime ve ifademe bakarak güldü ve "Benim için kahvenin zamanı yok."  dedi. Pekala, bir bardak kahveye midemde yer vardı belki de.

as an azalea ● woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin