Antrakt 19
《Can》
Sokak, Çorba, Açık Hava, Deniz, Katil, Sen ,Sen ve Sen....Eğer birileri bana yılın başında İlke'ye yaslı bir şekilde bir sokakta yalpaya yalpaya bol sarımsaklı ve tereyağlı mercimek içmeye gideceğimi söylese ona siktirip gitmesini ve beni gereksiz yere heveslendirmemesini söylerdim.
Mayışık şekilde ellerimi onun boynuna doladım. Elleri belimden beni kendine çekiyordu. Başımı usulca omzuna yasladım. Sessiz kaldım. Onu daha az sinir etmek ve daha az varlığımdan haberdar olmasını sağlamak istedim.
Sanırım o da içkili olsa gerekti, arabaya uzanmaktam vazgeçip zaten yakın olduğumuz merkez yoluna sahil kenarından devam ediyorduk.
"Kilo mu aldın sen?" diyerek mırıldandığında rahatsızca kıpırdandım. İnanç ve onun yemekleri sayesinde diyemediğimden homurdandım.
Elleri belimi daha sıkı kavradığında kıkırdamasını bedenimde hissettim. "Cidden kilo almışsın." Dedi mırıltı gibi. "Yanakların da tatlılaşmış zaten. Ama belin hiç ele gelir değildi. İlk defa böyle görüyorum."
Bana hep söylememesi gereken şeyleri söylediği için ondan ekstra nefret edebilirim gibi geldi fakat kafam hala bulanık olduğundan olsa gerek gerekli bir tepki göstermedim. Durakladı. "Yakışmış." Dedi sessizce. "Eskiden kemiklerini sayabilirmiş gibime gelirdi. Şimdi biraz toparlaman iyi olmuş. Ev arkadaşından hoşlanmıyorum ama iyi bakıyor gibi."
Omuz silktim."Ne biliyorsun" dedim gevşekçe."Kilo falan almadım."
"Pekii" dedi huyuma gider gibi yatıştırıcı bir sesle. "Sen nasıl istiyorsan ama cidden bir iki kilo alman çok iyi olmuş."
Aynada çıkan göbeğimin ve pantolonu zorlayan kalçalarımı fark etmiştim ama iştah açılınca kapanması biraz zorluyordu. Hayatımın pek çok döneminde iştahım pek açık olmamıştı ve sanırım midemin biraz genişlemesi buna neden oluyordu. Kilo almıştım öyle bir iki kilo da değildi tam yedi kilo. Hayatımda hiç yetmişleri görmemişken, yetmiş iki kiloyu görmek beni de şaşırtmıştı fakat yapacak bir şey yoktu.
"Cidden mi?"
"Cidden." Dedi beni tastikler gibi.
"İnanç'ın yemekleri güzel."
Yutkunuşu kulaklarıma geldi. "Sevindim." Dedi sessizce. Sonra ne oldu bilmiyorum ama iki sefer boğazını temizler gibi öksürdü. "İnanç iyi biri " sesizce İnanç'ı övmeye devam ettim. Sanırım konuşacak konu bulamadığımdandı. "Yemek yapıyor, bazen kurabiyeler."
"Sen tuzlu kurabiye seversin." Dediğini işittim. Hevesle dudaklarım seğirdi. "Tereyağlısından." Diye ekleyiverdim hemen onun cümlesinin dibine.
Gece olduğundan sanırım. Sert bir rüzgar esiyor ve bir iki dalın hışırtısı ve denizden gelen hırçın dalgaların uğultusu unuttuğumuz kışın soğuk havasını bize sunuyordu.
Botlarımızın sert sesi az çok kulaklarımızı da dolduruyordu elbet. Hani olur ya cümlelerin bittiği yerde her iki tarafında sessizlik içinde düşündüğü o evre. Tam o an sanki bu anı bekler gibi tuhaf düzenli seslere daha çok kulak vermeye başlar insan. Öyle bir anın içindeydik. Sessizliği bozmak ister gibi şımardım.
"Unutmamışsın."
İlke böyle cümlelerimi sevmezdi. Bana değer verdiğini ima ettiğim veya benimle ilgili bir şeyleri biliyor olduğu gerçeklerinin yüzüne vurulmasından haz etmez ama başkalarının daha çok biliyor olasılığı da bir nebze rahatsız ediyor gibi olurdu. Onu pek çözemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Entracte
RomanceCan yıllardır İlkeyi seviyordu, İlkeyi sevmeyi bile seviyordu. İlke ise Can'ın varlığından rahatsız olduğunu söylüyordu. Ama sonuç olarak; Can pek iyi biri sayılmazdı... İlke'de öyle. ~melodram • • b x b • • 04.07.22