'ZEMHERİ 3 | Soğumayan Küller|'
47 Bölüm : 'Soğumayan Küller'
Vücudumdaki derin yaralar; boş hastane koridorlarında üzerimde bulunan hastane kıyafeti ve çıplak ayaklarımın etkisi ile daha da fazla canımı acıtmaya başlamıştı. Henüz komadan yeni çıkmıştım ve dinlenmem gereken yerde kaçıyordum... Dikişlerimin acısı yüzümde soğuk terlerin oluşup, gözlerimi açık tutmakta zorluk çektiriyordu. Kesik nefeslerim ölümün yuttuğu sessizlikteki tek sesti...
Geleceğimden, geçmişimden, hatta bugünümden kaçıyordum. Her şeyi öğrenmiştim ve öğrendiklerim demirden oluşan kalbime, sinsi bir ok misali saplanmıştı. Sahi bu ok, kalbimin yerine geçen demir parçasını bile delmeyi nasıl başarmıştı?
Odadan aniden çıkan bir hemşirenin sırtını gördüğümde hızla arada kalan iki kolonun arasına gizlendim. Bu halimle, böylesine özel bir hastanede hiçbir sağlık çalışanına rastlamak istemiyordum. Bulunduğum yere yaklaştığında, iyice bulunduğum yere sindim ve beni görmemesi için içten içe dua etmeye başladım.
Nefesimi tutmuş bir şekilde hemşirenin geçmesini bekledim. Zaten hali hazırda kapanmak için neden arayan gözlerimi kapatmışken, kısa bir süre sonra ayak sesleri uzaklaşmıştı. Hemşirenin beni fark etmeden gitmesi derin bir nefes vermemi sağlamıştı.
Gücümü zar zor bir şekilde toparlayıp yangın merdiveninin bulunduğu kapıya ilerlemeye çalıştım. Kapıya yaklaştığımda zor hareket eden kolumu harekete geçirip açmaya çalıştım. Gücüm açmak için yetersiz kalırken kapıya biraz daha yaklaştım ve biraz dinlenmeye çalıştım. Boş koridorda tekrardan yankılanan ayak sesleri, kafamı aniden o yöne çevirmeme neden olmuştu.
Görüş alanıma gözleri uyumamaktan dolayı kıpkırmızı olmuş, yüzüne işlenmiş olan endişe tohumları ile sanki bambaşka bir adama dönüşmüş olan Efran girdi. Onu görmem içimde büyük bir korku oluşmasına neden olurken yaralarımı umursamadan hızla yangın çıkışının kapısını açtım.
Kapıyı açar açmaz içeri girip kapının arkasından destek almaya çalıştım. Hızlı ve sert hareket etmem acılarımı daha da dehşet bir boyuta taşımıştı. Daha fazla ayakta duramayacağımı anladığımda merdivenlere oturdum ve acılarımın dinmesini bekledim.
Zihnimde Efran'ın görüntüleri yankılandı. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim... Sakalları ilk defa bu kadar uzamıştı, yüzünde adlandıramadığım bir ifade vardı. Şu an burada acımı dindirmeye çalışıyordum ama kalbimdeki acıları nasıl dindirecektim?
Hiçbir şeyi unutmamıştım, o suikastın olduğu gecede hastaneye kaldırılışımı ve vücudumda hissettiğim dayanılmaz acılar... Hiç birini unutmamıştım. En çok ise Akel'in uyuduğumu zannettiğinde söylediği acı gerçekleri... Bir gerçek bu kadar acıtabilir miydi? Bunca yaşadığımız şeyleri onun intikamından dolayı yaşamıştık. İçinde sönmek bilmeyen intikam ateşini, Zemheri soğuğuna çevirememiştim...
Derin bir nefes alıp gökyüzüne doğru baktım. Yıldızlar yaş dolu olan gözlerime bulanık geliyordu. Bu kadar yaşadığım acı, Akel'in intikamından doğmuştu, Akel benden intikamını almıştı. Ben Akel'in anne ve babasının kalbinin durmasına neden olmuştum. Akel ise benim kalbimin durmasına neden olmuştu.
Fakat aramızda tek bir fark vardı. Akel'in anne ve babası ölmüştü ama ben yaşayan bir ölüye dönmüştüm. Yani yine hayattaydım ama acı çekiyordum. Sevdiğim adam tarafından büyük bir ihanete uğramıştım ve şu an gerçekten yalnızdım. Nerede olduğumu, ne zamandır burada olduğumu, hiçbir şeyi bilmiyordum. En önemlisi de benliğimi kaybetmiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ | S.Ç.Y. |
Teen FictionZEMHERİ ( SESSİZ ÇIĞLIKLARIN YANKISI) Bana bir adım yaklaşarak okyanus mavisi gözlerini, gözlerim ile kavuşturdu ve sesi olan ellerini oynatarak dilinin ucuna gelen çığlıkların yankısına bana ulaştırdı. "Aleda, hayatın bana vurduğu tekmelerde her za...