12. Bölüm- Yalancılar Ve Ona İnananlar

29 5 0
                                    

Selam herkese! 

Art arda bölüm atmaya başladım, bugünkü attığım dördüncü bölüm oluyor bu. Ayrıca söyledim mi emin değilim fakat bu kitabın yazımını çoktan bitirdim. Zaten hazır olan bölümleri attığım için bir hafta içinde tüm kitap yüklenmiş olacaktır diye tahmin ediyorum. 

Her seferinde yazdığım gibi; fikir, öneri veya sorularınızı yorumlar kısmına yazmayı unutmayın! 

Öpüyorum, iyi okumalar! 

Tesisteki odamda sırtımı kalorifere dayamıştım, her gün geçtikçe hava daha soğuk olmaya başlıyordu, belki de ben öyle hissediyordum, emin değildim. 

İki bacağımın üzerine oturmuş ve önüme, deftere doğru eğilmiştim. Alex'in mezarından döneli çok bir zaman olmuyordu, üzerimde hala soğuk havanın etkisi vardı. Aralığın on üçüydü, saat gece iki olmak üzereydi. 

Elimdeki mavi tükenmez kalemi yavaşça deftere değdirdim ve yazmaya başladım. 

"Sevgili Alex,"

Kalemi kendime doğru çektim ve öylece durdum. On sekiz gündür onun adını söylememek garipti, mezar taşının başında dahi ona ismiyle seslenmiyordum. Kalbim acı içinde çırpınırken tekrardan yazmaya başladım. 

"Seni kaybedişimin üzerinden on sekiz gün geçti, ben de artık kendi içimde bir savaş vermektense içimden geçenleri sana yazmaya karar verdim. Sanki ben bu yazdıklarımı söylüyormuşum ve sen de beni dinliyormuşsun gibi yazacağım. 

İlk olarak, seni çok özledim. Öylesine özledim ki, her gece iki civarında uyanıyorum; evden kaçtığım saatte. 

Beynim dahi alışmış sana, öyle ki uyutmuyor beni geceleri, rüyalarımı seninle donatıyor ve ben seni kaybedene kadar her gün bunu yaşadığımı fark etmemişim bile. 

Seni bir tek rüyamda görebildiğim için artık bulduğum her fırsatta uyuyorum. 

Bu her ne kadar güzel hissettirse de sadece bir rüya, gerçek gibi fakat bir rüya. Uyandığımda eskisi gibi kokunun üzerime sinmesini istiyorum fakat bunun imkansız olduğunu biliyorum. Uyandığım ve atölyeye gittiğimde seni orada görebilmeyi istiyorum fakat biliyorum ki bu imkansız.  

Hayatım boyunca seni bir daha rüyalarım dışında gülerken göremeyeceğimi bilmek berbat bir his Alex. Ve ben alışamadım yokluğuna, ben alışamadım bir mezar taşının başında ağlamaya. Ben alışamadım seninle yan yana olduğumuz o iki fotoğrafa bakıp ağlamaya. Evet, sende olan onlarca fotoğraf, ateşlerin arasında kül oldu. Geriye bende olan iki fotoğraf kaldı, birisi atölyede diğeri ise evimin balkonunda çekindiğimiz. 

İlk fotoğraf atölyede çekindiğimiz o fotoğraf. Atölyenin ışığı hala sönmemiş, 16 Ocak 2012. Sen üstün yeteneklerinle çizdiğin çöp adamı gösterirken çekmiştim fotoğrafı, elinle yüzünü kapatmaya çalışmış fakat başaramamışsın, yüzünde her zamanki gülüşün var; ben ise yüzümde şen bir gülüşle kameraya poz veriyorum. 

Ne acıklı değil mi? Her şeyden habersiz öylesine çekilmiş bir fotoğraf işte. Nereden bilebilirdim ki neredeyse bir yıl sonra bir daha asla gerçekleştiremeyeceğimiz bu ana bakacağımı? Nereden bilebilirdim ki sana asla veremeyeceğim bir mektupta bu fotoğraftan bahsedeceğimi? O çizdiğin resim de yandı Alex, o yangın bizden bir şey daha aldı. İkimiz de habersiziz, sen kardeşinin gözleri önünde öleceğinden, ben seni kendi ellerimle gömeceğimden. Tek istediğim o zamanlara geri dönebilmek, küçücük de olsa bir umutla hayata bağlandığım o zamanlara. Hepsi geçmişte kaldı, kabullenmek zor olsa da geçmişte kaldı. 

13. Görev- TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now