Lütfen bol yorum, lütfen oy verin. Sizleri seviyorum ♡
**Tenimdeki her bir tüyün dibinden, parazit gibi büyüyen nefretim beni zehirliyordu. Ellerimi titreten şey şüphesiz ki üzüntümdü evet, dizlerimi kıran şey üzüntümdü, gözlerimdeki ışığı kara bir kuyu gibi çekip yutan şey de üzüntümdü. Yine de ben bunu ezbere biliyordum. Ruhumu önce en acıyan yerinden ikiye katlayıp sonra dikiyordu iyileşmemesi için. Öyle ki, sanki ilk yara aldığı günkü gibi aynı şiddette kanayama devam ediyordu.
"İsim?"
"Yakut."
Sesini duyunca, sanki varlığını ilk kez öğreniyormuş gibi bakışlarımı yüzüne diktim. Sinirli bakıyordu mavileri; pazar günü apar topar hastaneye gitmiştim ve ona haber vermemiştim. Sekiz gün boyunca evde yatmıştım, ona haber vermemiş hatta hiçbir aramasına mesajına dönmemiştim. Şimdi ise haklı olarak öfkeliydi.
"Bu halin ne?" diye sordu ben bardağa ismini yazarken. Çatlak kolum yüzünden biraz zorlanıyordum ama yine de iş görüyordum nihayetinde. Sadece alçıya alınmıştı, boynuma asmamıştım bugün çünkü daha fazla sinirimi bozmaktan ileri gitmiyordu. Yüzüm yara doluydu; bedenim ise eşsiz bir tablo gibiydi.
"Elli dokuz lira otuz kuruş," dedim sorusunu duymazdan gelirken. "Nakit mi kart mı?"
Önüme bir yüzlük bıraktığında başımı salladım. İçtiğim ağrı kesicinin etkisi yavaştan geçiyordu, ağrılarım bedenime sızıyordu ağır ağır. "Bana bir açıklama yapacak mısın Arda? Koca hafta yoktun, hafta sonu gelmedin, aramalarıma mesajlarıma da dönmedin."
Bakışlarımı onun gözlerine çevirdim para üzerini verdikten sonra. "Özür dilerim," dedim iç geçirip. "Birkaç gün hastanede yatmak durumunda kaldım. Sonra da kendimde değildim pek. Sizi yarın arayacaktım."
"Neden bugün değil?"
"Çalışıyorum," dedim gülümseyip. Yalandan, onu geçiştirmek için yaralarla renklenmiş dudaklarıma yapışan samimiyetsiz bir tebessüm.
"Yarın çalışmıyor musun?" diye sordu ellerini ceplerine sokup kaşlarını kaldırırken. "Her neyse, geçmiş olsun. Cumartesi dokuzda şirkette ol."
Başka bir şey söylemeden siparişlerini alıp çıktı kafeden. Yeniden şirkete gittiğini biliyordum çünkü geç çıktığını bizzat görmüştüm ama neden o kadar yolu geldiğini bilmiyordum zira kendi şirketindeki içecekler daha lezzetliydi. "Bütün hafta geldi," dedi Melis yanıma yaklaşırken, bakışları kapıdan çıkan Yakut'un sırtındaydı. "Üç gün önce falan da seni sordu. Ne sizin muhabbetiniz?"
Omuz silktim. Şirketten de ayrılmak istiyordum ama diğer yandan parayı düşününce fikrimi de değiştiriyordum. Hoş, Yakut beni bundan sonra kovmazsa iyiydi. Derin bir nefes alıp tutum içimde. İki gündür işe geliyordum ama sanki aylarca ayakta kalmışım gibi yoruluyordum. Patronla aram iyi olduğundan bir hafta izin yapmama müsaade etmiş olsa bile, daha fazlasına müsaade edeceğini zannetmiyordum. Zaten evde durdukça da kafayı yiyecek raddeye geliyordum o yüzden bir şekilde kendimi meşgul etmem gerekiyordu. Aklımın içindeki sirki bir şekilde artık sonlandırmam gerekiyordu zira biraz daha sürerse, deli olacak ve hastaneye yatacaktım.
**
Cumartesi, 09.05
Kapısının önünde daha fazla dikilemeyeceğimi biliyordum, geleli beş dakika oluyordu ve ben öylece oyalana oyalana gelmiştim kapısının önüne. Muhtemelen beni geciktiğim için de azarlayacaktı ancak o an için çok da umurumda değildi. Salı gününden sonra kafeye bir daha gelmemişti, aramamış ya da mesaj atmamıştı. Derin bir nefes alıp kendimi cesaretlendirdikten sonra kapısını tıklattım. "Evet," diye seslendi içeriden. Kulpu indirip ağrıdan yorgun bedenimi içeri soktuğumda bu sefer arkasına yaslanmış sakince kahve içiyordu. Yaslandığı yerden doğrulmadan, eliyle önündeki koltukları gösterdi. Kapıyı ardımdan kapatıp biraz topallayarak, kalçam da çok kötü incinmişti, koltuklara ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
Любовные романыOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.