⒐ 04.09›21.42

4.7K 451 369
                                    

YORUM DİYE YALVARIYOM YAV**
-

"Merhaba," kollarımı öne yaslayıp kadına doğru eğildim gülümserken. Saçlarım, bereme rağmen sırılsıklam olmuştu. "Yakut bey ile görüşeceğim geldiğimi haber verir misiniz?"

Ancak kadın, beni şaşırtarak "Çıkabilirsiniz," dedi. "Sizin için her an müsait olduğunu zaten belirtmişti, buyurun," eliyle asansörü işaret ettiğinde ona teşekkür edip o tarafa yöneldim. Epey şaşırmıştım doğrusu; benim için her zaman müsait olması hem komik hem ilginçti. Akan burnumu çekip asansörün önünde kabile olmuş topluluğun arasına sıkışıverdim. Mental olarak az buçuk iyileşmiştim. Bedenen ise hâlâ sürem olduğunu biliyordum, sabah beni uyandıran şey sırt ağrımdı. İğrenç bir salı günüydü doğrusu ama yine de kalkıp gelmiştim işte. Saat çoktan dördü geçiyordu, hava dehşet şekilde bozuktu. 

Göç eder gibi bindik asansöre. İçerisi evin banyosu kadardı, en köşeye sıkıştım. Dün gidip kolumdaki alçıyı aldırmıştım ancak yine de hâlâ can sıkan bir ağrısı vardı. Yüzümdeki yaralar da yavaştan yok oluyordu; dışarıdan normal biri gibi gözüküyordum artık. Başımdaki ıslak bereyi çıkartıp saçlarımı geriye doğru ittirdim ancak berem kadar olmasa da kahve tutamlarım da ıslanmıştı. 

Cebimden telefonumu çıkartıp Rasim'e şirkete geldiğimi yazdım. Sadece perşembe ve cuma günleri şirkete geliyordu çünkü o günler boştu, bense artık tamamen boştum çünkü kafeden ayrılmıştım. Ofladığımda birkaç kişi dönüp bana baktı. İçimin bunaltısını dindirmeyi başarmış olsam bile bir türlü tam olarak yok edemediğimden kaynaklı bir arızam vardı. Sanki içimin elektriğini kessem rahatlayacaktım ama o zaman da tamamen yok olmuş olacaktım. Belki de ihtiyacım olan tek şey buydu. Telefonumu sessize alıp kata gelmiş kabinin içerisinden çıktım. 

Üzerimdeki ceketi sıyırıp çıkartırken kulaklarıma dolan tek yoğun ses botlarımın çıkarttığı sesti. Uzak bir yerden telefon çalma sesini de duyuyordum ancak katın bu kısmı epey sessizdi. Yakut'un sekreteri yerinde yoktu, ona geldiğimi haber verecek kimse yoktu, eğer içeride sevgilisi varsa onları kötü bir şekilde yakalarsam korkusu dolanıyordu her yerimde. Üzerime gece gibi çökmüş bedeninin, o kadının bedeni üzerinde düşünmek beni rahatsız etse de bu fikri attım aklımdan. 

Ancak kapıya ulaştığım zaman içeriden bağırtılar yükseliyordu. "Saçmalıyorsun!" diye bağırıyordu bir kadın. Biraz ses analizi sonrası bunun o kadın olduğunu çıkartmıştım. Gitmekle durup dinlemek arasında büyük bir savaşa girdim içimde. Elimde tuttuğum ceketimden minik minik sular damlıyordu bordo halının üzerine. 

"Bağırma Mine," demek adı buydu. "Sana bunu daha önce de söyledim zaten. Ayrılmak istediğimi, başkasından hoşlandığımı söyledim. Gururuna yedirebiliyor musun yanımda durmayı?"

Biraz geri gidip büyük cama yasladım sırtımı. Canım sigara içmek istiyordu bu manzaranın önünde dikilirken ama kırk altı katı tekrara inip çıkacak kadar sabrım bulunmuyordu içimde. Başıma şiddetli bir ağrı saplandığında iki parmağım oymak ister gibi şakağımın üzerine yerleşti.

"Yakut," kadının sesi çok sertti. Çok sert, parçalayacak gibi de hırslı. "Bu şekilde ayrılamayız. Tamam, ben de seni seviyor değilim ama bir anda ayrılamayız."

"Ayrıldık, bitti Mine. Artık görüşmek istemiyorum. İstediğine istediğin hikâyeyi anlatabilirsin ama lütfen hâlâ arkadaş kalabiliyorken kalalım."

Oradan ayrılıp katın ucunda kalan mutfağa geçtim. Çünkü birinin özelini dinlemek bana göre bir şey olmadığı gibi, bu bilgilerle ne yapacağımı da bilmiyordum zaten. Kendime bir bardak su doldurup onu içtim neredeyse beş dakika boyunca. Telefonumu çıkartıp on dakika kadar da bu şekilde oyalandım ve en sonunda gerisingeri döndüm Yakut'un odasına. Sesler kesilmişti, demek ki gitmişti. Öyle bir kadını bile istemeyen bir erkek daha ne istiyor olabilirdi ki? Kapıyı çalıp gel komutuyla içeri girdim. Beni beklemiyor olacak ki yerinde doğrulup dikleşti.

Ölü Venüs [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin