47 ❝geceden kopup gelen❞

2.1K 197 114
                                    

Yakut'un yokluğunun üzerinden beş gün geçmişti. İşinin uzadığını ve iki gün daha kalacağını söylediğinde içten içe delirsem bile belli etmemiştim ona. Onun için önemli olan bir durumu kendi boş kaprislerimle tatsız bir hale getirecek değildim.

"Kanka ben çıkıyorum," dedi Rasim yanıma gelip koltuğa kendini attığında. Üzerinde ince bir tişört, altında gri eşofmanıyla pek de uzak bir yere gidecek gibi değildi. İzlediğim filmi durdurdum. Önümdeki tabaktan bir parça soyulmuş elma attı ağzına. 

"Bu saatte?" diye sordum telefonumdan saate bakarken. On bire yirmi vardı. "Hayırdır?"

"Markete gideceğim sigaram bitti, Aydan'la konuşacağız."

Gülüşümü saklamak adına hiçbir şey yapmazken o gözlerini devirdi sadece. Sevgili değillerdi ancak tatlı tatlı flört ediyorlardı. Böyle söylediğinde o kadar gülmüştüm ki gözlerimden yaş gelmişti. Şimdi de yanımda heyecanlı heyecanlı oturuyordu.

"İyi bakalım," dedim filme geri dönerken. "Git. Gecikme ama tamam mı? Mehmet de gelmedi zaten. Korkarım ben."

"Tamam prenses," ayağa kalkıp yanağımdan makas aldığında eline vurdum bir tane. "On beş dakikaya falan gelirim en fazla. Aydan'a da derim Arda bensiz uyuyamıyor artık sonra konuşuruz diye."

"Siktir git Rasim."

O sırıtarak giderken ben de bir süre gülerek baktım filme. Çıktıktan sonra evin büründüğü sessizlikten o kadar rahatsız oldum ki televizyonun sesini biraz daha açtım. Hâlâ daha yalnız kalmaktan biraz korkuyordum, karanlık ürkütüyordu beni. On dakika olmamıştı ki kapı çaldı ve ben erken bile döndüğünü düşündüm. Ya da belki Mehmet gelmişti. 

Yerimden uyuşuk uyuşuk kalkıp kapıya gittim. "Anahtarla girin diyoruz ya anahtarla amına koyayım!" Kulpu kıracak gibi kavrayıp kapıyı açtığımda en son beklediğim insandı Yakut. Yorgun mavileri kısılana kadar gülümserken kızarmış dudakları da çizgilerini belli edecek kadar yukarı sıyrılmıştı.

"Selam," dedi kısık bir sesle. Sanki yıllar sonra onu ilk kez görüyor gibi dumur olmuş beynim ısınırken gülümsedim. Ona verdiğim tepkiler artık beynimin süzgecinden geçmiyordu bile. Gözlerim elinde tuttuğu bukete düştüğünde başımı kapıya yaslayıp gülümsedim.

Zambak getirmişti.

"Gel," kenara çekildim geçmesi için. Yorgun görünüyordu. Hatta o kadar yorgun görünüyordu ki sanki üzerime yıkılacakmış gibi hissediyordum. Kapıyı kapattığımda kolunu belime sarıp beni kendisine çekti.

"Çok özledim seni," dedi burnunu boynuma sürterken. "Ölüm gibiydi. Senden asla ayrı kalmak istemiyorum."

Yumuşacık bir öpücük bıraktığında hem onu çok özlediğim için, hem de ihtiyaçla yandığım için deliriyordum artık. Biraz geri çekilip çenemin ucunu öptüğünde ise kolumu boynuna sardım. "Ben de seni çok özledim," diye mırıldandım gözlerinde boğulurken. Şüphesiz ki benim renksiz gözlerimin boğulacağı en eşsiz  okyanustu onunkiler. 

Elindeki zambakları bana uzattığında gülümseyerek kabul ettim. "Kaç taneler?"

"Yirmi yedi," elmacık kemiğimi öptü usulca. "Seni ilk gördüğüm gün, ayın yirmi yedisiydi."

Gözlerim dudaklarına düşse de öpmeye yeltenmedim. Kalbim öyle deli çarpıyordu ki bu heyecanımın neye olduğunu bilmiyordum. Özlemimden ağlayabileceğimi şimdi fark ediyordum. Elimdeki temiz bir şeyin içine bırakırken ben Yakut odama geçmişti. Emindim ki Rasim de Mehmet de bilerek eve gelmiyorlardı. Buna gülerken geçtim odama.

"Ne zaman geldin?" diye sordum. Ceketini odamdaki tekli koltuğun üzerine bırakıp kravatını çözdü. 

"İki saat önce." Bana doğru adımladığında uyuşan ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. "Sana sürpriz yapmak istedim. Önce gidip çiçekleri aldım. Aslında daha erken gelecektim ama trafik."

Ölü Venüs [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin