kısım üç: rüzgarların mırıltısı

3.7K 267 261
                                    

ATMAYACAKTIM AMA DAYANAMADIM İŞTE SİZE DAYANAMADIMM ÖZLEDİNİZ Mİ BİZİ? E O ZAMAN BOL YORUM BOL OY DİYELİM KEYİFLİ PARAGRAFLAR <3

**

Gözlerimi açtığımda önce yıldızlara gülümsedim ve kapattım gözlerimi tekrar. Huzurlu bir uykuydu benim için, deliksiz ve rüyasız. Yakut yanımda yatıyordu; ona dönüp kolumu beline sardım ve yüzümü de kaslı sırtına yasladım. Ancak sonra, kafamın içinde gürültülü bir kapı kapandı. Gözlerim hızlıca açılırken aynı hızda doğruldum. "Yakut!" dürttüm onu. "Yakut kalk uyumuşuz!"

Odasındaki büyük saat on ikiye doğru yüzüyordu. "Yakut!"

Mırıldana mırıldana gözlerini açtı ve sonra burun kemerini sıktı. "Kalk," diye inledim bir kere daha yataktan kalkmaya çalışırken. Yorgan ayağıma dolanıyordu. "Kalk geç kaldık her yere. Okula geç kaldım!"

Yüzünü sıvazladıktan sonra açtı gözlerini. Benim aksime çok sakindi, hatta öyle sakindi ki bir an durup ona baktım. "Sevgilim bugün hafta sonu," dedi gülerken. "Gel," yanını pat patladığında gözlerimi kapattım düşünmek için. Cumartesiydi, evet. Yatağa oturup saçlarımı geriye ittirdim.

"İş?"

"Ararım şimdi Aydan'ı," dedi. "Toplantım yok bugün."

Kendimi geriye atıp karnına yattım Yakut'un. Saçlarımı severken gülüyordu. "Sus," dedim yüzümü kapatıp. "Ne bileyim ya ölü gibi uyumuşum. Telefon da ceketimdeydi çaldıysa duymadım yani. Aydan seni neden aramadı?"

"Toplantım olmadığı sürece aramaz beni."

Başımı salladım kolumu gözlerime kapatırken. Gerçekten öyle güzel uyumuştum ki her parçam dinlenmişti. Buna rağmen saçlarımdaki eller hâlâ uyuyabilirmişim gibi hissettiriyordu. Bir süre öyle yattım o da kıpırdamadı. Gece, yatağa geçmeden önce Mehmet'e buraya geldiğimi haber verdiğim için rahattı kafam; o yüzdendi ki hâlâ yatıyor ve kımıldamak adına bir şey yapmıyordum. Parmakları saçlarımda, yüzümde ve boynumdaydı.

"Uyuyor musun?" diye sorduğunda cıkladım. "Kalk hadi kahvaltı yapalım. Gün bitti."

Bu dediği beni güldürmüştü. Dirseklerimden destek alıp karnından kalkarken istemsizce kıkırdadım. "Gerçekten bazen yaşlı bir amca gibisin," dedim yataktan kalkarken. Banyoya geçerken arkamdan sızlanıyordu. Önce yüzümü yıkadım, ardından dişlerimi fırçaladım ve sonra ellerimi ıslatıp saçlarımı biraz düzeltmeye çalıştım ancak kuş yuvası gibi olmuşlardı yine.

"Kahvaltıyı dışarıdan söyleyeceğim," diye mırıldandı kapıya dayanıp. Elindeki telefonunda bir şeylere bakıyordu. "Gözleme yer misin?"

"Kahvaltılık bile yok mu evinde?" peçeteyle yüzümün ıslanmış yerlerini siliyordum. Kafasını iki yana salladı ve "Neyli olsun? Hepsinden söylüyorum ya. Ekstra bir şey ister misin?"

"E nasıl yapıyorsun kahvaltı?"

"Şirkete geçmeden uğruyorum bir yerlere. Reçel?"

Başımı salladım ama bana bakmadığı için görmemişti de muhtemelen. "Olur," diye mırıldandım elimdeki nemli peçeteleri çöpe atarken. "Takıl ya ben uyarım sana kahvaltı aramam çok biliyorsun." Banyodan çıkarken yanağından öptüm ve hemen salona geçtim. Ceketimin cebindeki telefonumu da almayı unutmamıştım tabii ki. Mehmet sadece tamam yazmıştı, Rasim ise bir sürü mesaj bırakmıştı. Ona da kısa bir durum özeti geçip attım telefonu yanıma. L koltuğa ilk kez oturuyor değildim ancak şimdi uzanırken o kadar rahattı ki biraz da burada uyuyabileceğimi düşündüm.

"Gelir en fazla yarım saate falan," salona girdi elinde telefonla bir şeyler yaparken. Kumandayı alıp televizyonu açtım. O kadar rahattım ki bedenim her yere yapışıyordu huzurdan. Kafam rahatlamıştı, gönlüm hafiflemişti; sanki uzun süren otobüs yolculuğundan sonra yumuşacık bir yatağa uzanmış gibi ferahlamış hissediyordum kendimi. Yanıma uzanıp bir bacağını diğerinin üzerine kapatıp telefonu da kulağına yasladı. Televizyonun sesini kısarken aynı zamanda izleyecek bir şeyler arıyordum. Netflix bile olsa insanı buga sokuyordu işte bazen.

Ölü Venüs [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin