LÜTFEN YILDIZA BASALIM; BİRKAÇ YORUM DA FENA OLMAZ♡
*Mutlu olmak için neye ihtiyaç vardı? Bir insan üzülmek için kendine bir anda birçok sebep bulabilirdi ancak mutlu olmak için bedel olmalı mıydı? Her şey fazla karışıktı ve sanki öyle karıştık ki içinden çıkılsa bile, imkansızken, yine ayaklarıma dolanacak zehirli sarmaşıklar vardı. Ellerimi bağlayan, parmaklarımı kıran gerçekler vardı. Gözlerimi oyup beynimi eriten yaşanmışlıklarım vardı.
Yine de bir şekilde devam ediyordum. Sabah kalkmak için nedenlerim vardı mesela; gözlerimi açtığımda biliyordum ki bir şansım daha vardı, devam etmek için yola. Gün içinde çoğu kez batağıma saplanacak olsam da durup düşünüyor ve kendimi topluyordum. Kötü şeyler yaşamış olmak evet benim suçum değildi fakat bununla savaşmayı bırakıp tamamen yok olmayı seçmek benim suçum olurdu. Bu yüzden en azından bir şeyler hâlâ benden yanayken dik durmalıydım. Yürümeliydim.
"Latte ve," karar vermesini beklerken siparişi açtım. "Latte ve bir dilim brownie."
Yorucu bir günü yine yorucu kısımlarıyla devam ettiriyordum. Saat yedi olmuştu ve ben pilimin tükendiğini tepemden en ucuma kadar her yerimde hissedebiliyordum. Kafamın içi sanki patlayacak ve düşüncelerim her yere saçılacaktı.
"İsim alabilir miyim?" dedim kıza bakmadan, elime bir bardak alırken. "Eda," diye cevapladı beni. El yazımın güzelliği sanırım kendime dair sevdiğim tek şeydi. Lisedeyken kızlar bana bazen ödevlerini yazdırırlardı, bazen ödev kapaklarını yaptırırlardı ve bu hoşuma giderdi. Erkekler kötü yazıyor algısının epey dışında kalmak beni güldürüyordu. Kız yan tarafa geçtiğinde başka bir müşteri geldi ve bugün Cuma olduğundan mıdır bilinmez epey yoğundu. Sanki bütün Bursa buradaydı.
O gelene kadar kaç müşteri geldi sayamamıştım. Sabah nasılsa aynen öyleydi; tek fark fazla yorgun görünüyordu. Yine de, gözlerinin kenarları kırışacak kadar gülümsedi. "Merhaba," dedi bir eli kumaş pantolonunun cebine girerken.
"Merhaba," dedim ben de gülüşüne aynı samimiyetle karşılık verirken. Sabah adamın konferansında uyuduktan sonra şimdi karşılaşmak garipti. "Nasıl yardımcı olayım?"
"Filtre kahve alacağım bugün."
Siparişini girip ücretini aldım. Şu zıkkımı nasıl içiyorlardı? Kömür suyu gibi olmasının yanında tadı da boka benziyordu. Bardağa Yakut yazıp yan tarafa bıraktım. Boğazını temizlediğinde ona dönmüştüm ki bugün aramıza yeni katılan oğlan geldi yanıma.
"Sen molaya çıkabilirsin," dedi bir eli sırtıma bir eli göğsüme yerleşip benimle yer değiştirirken. "Ben hallederim."
Tüm gün bunu beklemişim gibi bedenimi bir mutluluk sardı. Yakut'a döndüğümde artık gülümsemiyordu ancak ben ona gülümsedim ve: "İyi günler," deyip geçtim yanından. Bedenim nikotine ihtiyaç duyuyordu. Kafeden çıkıp yan taraftaki boş kısma geçerken arka cebimden sigara paketimle çakmağımı çıkarttım. Hava soğuktu fakat biraz soğukta titremek beni belki kendime getirirdi. Kafamın içi yine kazan gibi kaynıyordu, bu sefer durdurmak biraz zaman alacak gibiydi. Bir dal yakıp cebime attım diğerlerini. Sırtımı arkamdaki soğuk duvara verirken titredim.
Yirmi beşimin içerisinde kıvranırken şimdi olduğum yer beni aslında çok da rahatsız etmiyordu. Bir senedir bu kafede çalışıyordum, ikinci üniversitemi okuyordum, hayatımı bir şekilde ölmeden devam ettirmeye çalışıyordum. Bazen yorulduğum ve pes etmek istediğim oluyordu. Kendimi öylece bırakmak istediğim, zamanın tam ortasında öylece durup düşüncelerimin beni bağlamasına izin vermek istediğim zamanlar elbette oluyordu. Ölmekten değil de en çok düşüncelerim tarafından ayartılmaktan korkuyordum. Onlara itaat edecek kadar zayıf düşmekten, onlara kulak vermek zorunda kalacak kadar güçsüzleşmekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.