Zaman sıçraması alert: Okulun başladığı hafta;;
*
Hayatımın belli bir düzende yürümesine alışmıştım ben. Mutluluktan ölmeyecek kadar ancak mutsuzluk içinde kıvranmadan da yaşadığım bir süreçti Yakut'tan öncesi benim için. Hayatımda birinin varlığını istemiyordum çünkü sorumluluklarından kaçıyordum. Ellerimi tutacak ellere güvenmek beni yoruyordu. İçimin küfünü ona bulaştırmak istemiyor, kendi harabemde çürüyordum ancak şimdi her şey farklıydı. Her düzenim yeniden oluşmak üzere kaynamaya başlıyordu.
Yakut başkaydı, biliyordum. Ona güveniyordum. Ellerimden tutan ellerine, gözlerime parlayarak bakan gözlerine, beni tüm kalbiyle sahiplenmesine güveniyordum. İstemediğim hiçbir şey yapmadığı gibi beni sıkıştıracak şeyler de yapmaktan kaçınıyordu. Bazen öpmek istediğini dile getirse bile bu beni boğmuyordu. Ve yavaş yavaş onu öpme fikrine alışıyordum. Bunu hayal etmek artık beni korkutmaktan ötede, heyecanlandırıyordu.
Şimdi yine ona gidiyordum ve mutluydum. Zaten şu son üç haftadır mutluluktan delirmesem iyiydi. Evet bazen bazı pürüzler oluyordu ancak bu pürüzlerin bile gözüme batmayacağı kadar iyi hissediyordum. Asansör en sonunda kırk altıda durdu. Kabinden inip ellerimi montumun cebine soktum ve Yakut'un odasına ilerledim. Aydan yine yoktu masasında, kim bilir nerede konuşuyordu sevgilisi ile. Kapıyı çalma gereği duymadan odaya daldığımda gördüğüm manzara ile elim kapıda kaldı.
Mine, Yakut'un masasına oturmuş gülüyordu ve Yakut'un da yüzünde ciddi, soğuk bir ifade parlıyordu. "Pardon," dedim kalbim gürültüyle kırılırken. "Sanırım yanlış zamanda geldim. Kusura bakmayın."
"Hayır gel lütfen!" Mine yerinden doğrulup ayağa dikilirken topukları üzerinde, ben kapıda dikiliyordum hâlâ. Yakut'un gözlerindeki endişeden kaçtım, içimdeki hayal kırıklığı çok büyüktü. "Gelsene ben de aslında seninle görüşmek istiyordum," dedi Mine ince, çıplak kollarını göğsünde birleştirirken. İçeri adımladım kapıyı kapatıp. Göğsümü sıkan bu pis duyguyu sevmiyordum, onu orada istemiyordum. Biraz ileride durduğumda gözlerimi Yakut'un üzerine sabitlememek için zor tutuyordum kendimi. Mine tam önümde durduğunda parfümü doldu ciğerlerime. Artık o kadar güzel değildi, o kadar güzel kokmuyordu benim için. Kendini bilen bir zehirdi yalnızca.
"İsmin neydi?" diye sordu büyük bir tavır ve yukarıdan bir sesle.
"Arda," dedim zor çıkan sesimle. Ojeli uzun tırnağını boyalı dudağına bastırıp gülümsedi önce, ardından yaşımı sordu. "Yirmi beş yaşındayım."
Parmağının ucunu ısırdıktan sonra elini göğsüme koyup etrafımda bir tur döndü ağır ağır. Rahatsızdım; ben ilk kez bir kadından rahatsız oluyordum. Kaşlarım istemim dışında çatılırken yutkundum. "Çok hoş çocuksun Arda, çıplakken nasılsın?"
"Mine! İleri gidiyorsun!"
Ancak Mine ona gözlerini devirip önüme dikildi ve ellerini, omuzlarımdan aşağı kaydırmaya yeltendi. Benim ellerim onun ince bileklerine sarılıp ona engel olurken gözlerimi bir an olsun çekmemiştim gözlerinden. "Bedenime dokunulmasından hoşlanmam," dedim ellerini bırakırken. Kaşları alayla havalandı önce, ardın keyiften çatlayan kahkahası doldu ofisini içine.
"Tamam, sorun değil," dedi hâlâ gülerken. Yakut çoktan yerinde doğrulup masasının kenarına geçmişti. "Benim için modellik yapar mısın Arda? Çıplak veya değil hiçbir önemi yok. Bu yüz," parmağıyla çenemi kaldırıp yanağımı okşadı. "Bu yüz benim tarafımdan parlamalı."
"Mine, yeter bu kadar. Çık buradan hemen."
Ancak Mine gözlerimin en içindeydi, hipnoz olmuş gibi hissediyordum kendimi. Hatta öyle uyuşmuştum ki üzerime eğilirken onu itemedim bile. Yüzü yüzüme öyle yakındı ki, kokusu her yerime yapışmıştı sanki. Dudakları neredeyse dudağıma değecekti; Yakut onu kolundan geriye çektiğinde nefesim artık bir ton kadar ağırdı. "Yeter!" diye çıkıştı. "Yeter tadını kaçırdın. Buradan hemen gidiyorsun!"
![](https://img.wattpad.com/cover/319552766-288-k779659.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.