Zaman sıçraması alert: 1.5 yıl sonra eylül; 16.32
exo - love shot
Zaman, öyle hızlı geçiyordu ki tenimin üzerinde bıraktığı izler yadsınamaz bir gerçeklik olarak önümdeydi. Nereye bakarsam bakayım kendimden bir parça vardı sanki. Evimde, Yakut'un ofisinde ve hatta sırdan, yol üzerinde belki de daha önce hiç girmediğim bir market bile anılarımda yer ediniyormuş gibi hissettiriyordu.
Hayır, kafayı yemiyordum.
Yarım sene kadar önce terapiye gitmeyi bırakmıştım çünkü Atlas artık iyi olduğumu, kendimi taşıyabilecek kadar güç kazandığımı söylemişti ve öyleydi. İyileşmiştim. Bunu her çürümüş hücremde hissedebiliyordum zira ben, artık aynadaki yabancının gözlerine bakmaktan korkmuyordum. Ben kendimden korkmuyordum artık.
Yakut'un neşeli kahkahası ben onun sırtına atlayınca sahili doldurdu. Elleri beline sardığım bacaklarımı tutarken kollarımı omuzlarına sardım ve ensesini öptüm. "Hadi taşı beni dıgıdık dıgıdık."
Başını arkaya çevirdiğinde dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. "Üşüyor musun?" diye sordu. Üzerimdeki kazakla pek de üşümüyordum, sadece deniz kenarında olduğumuz için biraz serindi. Başımı iki yana salladığımda güldü yeniden. Adımları bir anda denize yöneldiğinde bağırdım ama bu onu daha fazla güldürmüştü sadece.
"Delirme!" dedim dizlerine kadar battığında. Ancak ilerlemeye devam ediyordu. "İneceğim bırak!" dedim hâlâ bağırarak gülerken. "Üşüyorum üşüyorum dedim bırak!"
"Demedin," güldüğünde kahkaha attım ancak ayaklarıma değen çivi gibi suyla çığlık atmam bir olmuştu. O kadar ilerledi ki artık su kalçasına geliyordu.
"Seni polise şikâyet edeceğim," dedim daha sıkı sarılırken. Artık tam anlamıyla donuyordum. Eylül'ün sonlarındaydık ve buz gibi suya giren tek aptal bizdik. Hoş, sahilde bizden başka kimse yoktu zaten. Bir anda beni indirdiğinde belime kadar suya girdim. "Of!" diye bağırdım kollarımı kendime dolarken. "Çıkalım."
Gitmek için yeltenmiştim ki elleri belimi sardı. "Neden? Yüzmeye doyamadım demedin mi bütün yaz?"
Bir ay boyunca tam dört sıcak ülkede tatil yapmıştık. Hayatımda ilk defa yurt dışını deneyimlemiş olmam bir kenara, bunu Yakut ile yapmış olmam muazzamdı. Hafif bir yanıklık vardı tenimde ve Yakut bunu bahane edip benimle her yerde sevişmişti. Her yerde.
"Eylül ayının sonunda denize mi girelim dedim? Hasta olacağız."
"Ben ısıtırım seni," dedi dudaklarıma eğilirken ancak yapacağını çok iyi anlamıştım. Sırıtışına dudak büküp, "Senden nefret ediyorum," diye mırıldandım. Burnumun ucunu öptükten sonra ıslak avuçlarını göğsüme yerleştirdi.
"Biliyorum."
Bedenim suyla buluşurken gür bir kahkaha attı. Aslında su çok güzeldi; üzerimdeki uyuşukluğumu alırken aynı zamanda beynimi uyardığını hissedebiliyordum. Denizi seviyordum; bütün yaz gerçekten doyamamıştım ve şimdi de çok soğuk olmasına rağmen çok iyi gelmişti.
Sudan çıkıp yüzümü temizlerken Yakut denizden çıkıyordu hâlâ gülerken. Bunu yapmasından nefret ettiğimi söylememe rağmen bıkmadan yapmıştı. Sinirlenince çok sevimli oluyorsun, diyordu bir de gülerken. Okyanusları ışıl ışıl parlıyordu bana güldüğü zamanlar. Kirpiklerinin altında galaksiyi ağırlıyordu...
"Seni boşayayım da gör," dedim sudan çıkmaya çalışırken. Bu söylediğime daha fazla gülerken ben sanki dibe çekiliyor gibi ağırdım. Üzerimdeki kazak bir anda bir ton olmuştu. Ancak sonra, bunun elinde patlamasını sağlayacak bir durum gelişti ve iki tane kız bizden tarafa geliyordu. Yakut'un bakışları önce kızları buldu ve ardından bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.