LÜTFEN OY VE YİNE LÜTFEN YPRUM YA LÜTFENNNN♡♡
**Melankolik, her şeyi drama bağlayan biri değildim. Aksine fazla neşeli bile sayılırdım aslında hayatımdaki tümseklere kıyasla. Etrafım doluydu, içime kapanık biri değildim. Yine de düştüğüm anlarda tutunacak çok az dalım vardı. Kalemi parmaklarım arasında hızla çevirirken aklımı derse vermeye çalışıyordum. Bu hafta neden bu kadar hüzün yuvasına döndüğümü bilmiyordum ama bundan sıyrılmam gerekiyordu artık. Kendimi oldukça yapışkan hissediyordum; sanki içimde koca bir balçık havuzu varmış gibi.
Aklıma Yakut geldiğinde istemsizce iç geçirdim. Acaba bir şirkette olmak nasıl hissettirirdi? Hayatını kurmuş olmak, belli bir seviyeye kadar çıkmış olmak nasıl hissettirirdi? Başarılı biriydi ve ben de başarılı biri olmak istiyordum. Yine de, içimde Rasim kadar hırslı biri yoktu ne yazık ki. Notlarını alıyor çıldırmış gibi dersi takip ediyordu. Onun bu ders aşkı yüzünden önlerde oturmamız ise bahsi açılmayacak çirkin bir mevzuydu.
Ders nihayet bittiğinde ben dakika içerisinde eşyalarımı toparladım. Rasim ise uyuşuk uyuşuk hareket ediyordu. "Çok yoruldum ya," dedi. "Acıktım. Gidip yemek yiyelim."
Daha gireceğimiz iki ders daha vardı ve sonra kafeye geçecektim. Hafta sonum ders çalışmakla geçip bittiğinden başımın ağrısı hâlâ devam ediyordu. Biraz kötü rüyalarımdan da kaynaklıydı elbette ancak bunu görmezden gelecektim. Derslikten çıkıp yemekhanenin yolunu tuttuk konuşmadan. Saat bire doğru geliyordu artık ve okul çok fazla kalabalıktı. "Ne yaptın hafta sonu?" diye sordu Rasim. Ellerim ceketimin ceplerinde, ağır ağır adımlıyordum yanında.
"Halı saha vardı, ders falan çalıştım. Sen ne yaptın?"
Omuz silkti. "Ders," bir şeye canı sıkkındı sanki. Sormak istiyordum ama onu bunaltmak da gelmiyordu içimden. Kendisinin bir şeyler söylemesini bekledim. Yemekhaneye kadar başka bir şey konuşmadık. İçimden totemimi yaptım; yemek alıp oturana kadar anlatmazsa soracağıma dair saçma bir totem. Uzun kalabalığın ardından sıkıntılı bekleyiş sonunda yemeklerimizi alabilmiştik. Hâlâ ağzını açıp bir şey demiyordu.
"Neyin var?" diye sordum en sonunda boş bir yere oturduğumuz an. Eşyalarını yanına koyup kaşığını aldı. O kadar kalabalık ve o kadar gürültülüydü ki istemsizce yüzüm buruşuyor, rahatsız oluyordum.
"Abimle babam kavga etmişler, ev biraz tatsızmış ona canım sıkkın ya. Yine iş kavgası."
"Abin geçmek istemiyor mu dükkana?" ekmeğimden bir parça koparttım. Babası emekli memurdu, mobilya dükkanları vardı ve büyük abisinin başına geçmesini istiyordu babası. Yemeği ağzına götürüp kaşlarını hayır anlamında kaldırdı. Aile gerçekten büyük sıkıntı oluyordu işte bazen. Saçma şeylerden konuşup yemek yedik. O kırgın bozuk hava dağılmıştı nihayetinde, buna mutluydum. Rasim üzgün olduğunda kendi üzüntümü bile unutuyordum. En yakın arkadaşımdı sonuçta, kendimden daha fazla değerliydi.
"Akşam tavlaya gidelim mi?" diye sordu kantine girdiğimiz esnada. "Gelirim senin kafeye çıkışa. Canım sıkılıyor yurtta ya azıcık kafamız dağılır hem."
"Olur," başımı salladım. "Gidelim bana da değişiklik olur."
**
"O adam yine geldi hafta sonu," dedi Melis yanıma yaklaşırken. Bugün biraz sakindi kafe, boş boş dikiliyorduk. "Aynı saatte geldi altı civarı. Buralarda falan mı oturuyor acaba?"
Dudak büktüm. Başak Group buraya çok uzaktı ama evet belki de evi buraya yakındı. Neden buraya geliyordu ki? Öyle ahım şahım bulunmaz kahveler yapmıyorduk sonuçta. "Ne içti?" diye sordum. O gün yaptığımız sohbetten sonra ne içtiğini merak etmiştim doğrusu.
![](https://img.wattpad.com/cover/319552766-288-k779659.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.