Şu iki malı hemen öpüştürmek istiyorum ya HEMEN!!!! gET BACK OVER HERE!!!!! oy ve yprum lütfen geçen bölüm azzcıktı yorum bürsürü bürsürü patlatın buraları uçurun oh mis gibi bölüm hadi bakim<33
**
Haftanın başından beri gitmiyordum şirkete. Ne Mertcan ile karşılaşmak istiyordum ne de Mine'yi görmek istiyordum açıkçası. Ve zaten tatildeydim; bunun biraz tadını çıkartmak istiyordum. Bütün gün yatıp televizyon izliyor, bir şeyler okuyor ya da uyuyordum. Bugün ise Yakut gelecek diye evi temizlemiş ve duş almıştım. Saat çoktan yedi oluyordu; yemeğimi yemiş televizyon karşısında çekirdek çitliyor ve gelmesini bekliyordum. İşinin uzayacağı tutmuştu!
O günden sonra abimle hiç konuşmadım; onu aramamı mı bekliyordu yoksa bana zaman mı veriyordu emin değildim ancak Rasim söylediklerinde haklıydı. Önce sindirmem gerekiyordu. Rasim ise sürekli dalga geçiyordu benimle; en azından onun beni haşlayacağı konusunda yanıldığım için mutluydum. Kendime bir bardak daha çay koymak için kalkmıştım ki kapı çaldı. Heyecandan dalağım şişerken derin bir nefes alıp bardağımı bıraktım sehpaya. Sonunda görecektim güzel yüzünü, çok heyecanlıydım. Vakit kaybetmeden kapıyı açtım. Bir elinde minik bir çiçek buketi, diğer elini kapıya yaslamış dikiliyordu. "Açmayacaksın zannettim," diye mırıldandığında güldüm. Kenara çekilip kapıyı açtığımda aceleci olmayan hareketlerle eve adımladı. Kokusu, etrafımı saran ilk güzel şey oldu.
"Hoş geldin," dedim elindeki çiçeklere gülmemeye çalışarak. Ellerimi altımdaki eşofmanımın siyah ceplerine soktuğumda gülerek bana bakıyordu. "Hoş buldum," diyerek bana doğru eğildi ve yanaklarımı öptü. "Ne kadar da özlemişsin beni maşallah."
Dediğine sadece kıkırdadım. Ne yapılırdı ki? Ne yapmam gerektiğini çok bilmiyordum, gergindim. Uzattığı çiçek buketini aldım. "Teşekkürler, çok tatlısın."
Sanırım tam şu an, onu öpmem gereken andı. Ancak o kadar gerilmiş o ve o kadar heyecanlanmıştım ki beynim donuvermişti işte. "Üzerindekini alayım," dedim birkaç dakikalık bakışma sonrasında. Yüzüne pes etmiş bir gülümseme yerleştiğinde onun da bir öpücük beklediğini anlamıştım. Koyu mavileri büyük bir sabır ve ışıltıyla üzerimde dolanıyordu. "Geçsene, şurası salon. Sana çay koyayım."
Yanından geçeceğim de kolumu tuttu. "Gerçekten mi?" kaşları havalanmıştı. "Beni günlerdir görmüyorsun ve bana çay mı koyacaksın şu an?"
"Başka bir şey mi koyayım?" güldüğümde o da güldü ancak ondaki daha çok yorgun bir gülüştü. Üzerindeki kırık beyaz gömleğinde yine şahane bir yaka iğnesi vardı ve bu onda gerçekten aşırı seksi duruyordu. "En azından şunları bir yere koyayım? Elimde kaldılar."
Utanıyordum. Ona, içimdeki sevgiyi göstermekten çok utanıyordum. Ona bakınca delirmiş gibi olan kalbimi ona hissettirmekten, içimde ne denli çiçek bahçeleri açtırdığını göstermekten, kirpiklerimin altına nasıl da parlak yıldız tozları serpiştirdiğini göstermekten deli gibi utanıyordum işte. Nasıl davranmalıydım bilmiyordum; içimden geldiği gibi davranmak istesem de utanıyordum. Kolumu bıraktığında buketi odama, masamın üzerine bıraktım. Peşimden gelmiş ve odama girmişti. "Yorganı falan dağıtmadım ama kusura bakmazsın herhalde," dedim gülerek. Kalçamı çalışma masama yaslayıp ellerimi arkaya attım o odayı dolanırken. Zaten bir tane yatak, bir tane komodin, bir kıyafet dolabı bir tane de çalışma masası vardı odamda. Gez gez bitecek gibi değildi!
"Sanırım beni tahrik eden şey dağınık olması değilmiş," diye mırıldandı bana dönüp. "Yatağın olması yetti şu an."
"Sen biraz azgın olabilir misin acaba?" Önüme durup ellerini iki yanıma sabitledi yüzünü yüzümün hizasına indirdi. Yakındı; kalbimi tehlikeye attığı tek konu ise heyecanlanıyor oluşumdu. Bakışlarım güzel dudaklarına değdiğinde onları ne kadar arzuladığımı bir kere daha hissettim içimde. Sanki dudaklarım yanıyordu da, onunkilere değdiği an sönüp gidecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomansaOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.