"Daha kötülerini yaşadım," dedim gözlerim elimdeki bandajların üzerindeyken. Yakut ellerimi tamamen iyileşene kadar kapatmanın daha mantıklı olduğunu söylemişti. "Yani gerçekten çok daha kötülerinden bahsediyorum."
Kafamı kaldırıp beni ilgiyle dinleyen Atlas'ın mavilerine baktım. Not almıyordu, onun yerine gerçekten bütün ilgisini üzerime yığıyordu. Ben lacivert renkli ikili bir koltukta oturuyordum; önümüzde ufak maun bir sehpa, üzerinde bir kutu peçete ve birkaç broşür yer alıyordu, karşımda da tekli koltukta o oturuyordu.
"Peki şu an hissettiklerin geçmişinden mi kopup geliyor yoksa gerçekten şu an için mi korkuyorsun?"
Düşündüm. Odanın içini duvardaki kocaman saatin tıkırtısı dolduruyordu. Dikkatimi oraya vermek istemesem de o kadar baskındı ki aklım orayı dinlemek istiyordu. Düzenli, sabit bir ses. Derin bir soluk aldım ciğerlerime. Gergin ya da heyecanlı değildim sadece epey üzgündüm.
"Bilmiyorum," diye mırıldandım bandajın ucundan sallanan ince ipi çekiştirirken. "Geçmiş çok aklıma gelmiyor ama bedenim sanki bunu ezbere biliyor. Mine beni öptüğünde sadece berbat hissettim. Korkunçtu. Çabuk atlattığımı zannediyordum ama sanırım atlatamıyorum. Bazen sanki hiç iyileşemeyecek gibi hissediyorum," diye itiraf ettim. "Sanki bazen, çok kısa bir an, yok olsam daha iyi olur gibi hissediyorum."
Çok mu dürüsttüm? Belki öyleydim. Ancak ihtiyacım olan buydu. Beni yargılamadan, benim için endişelense bile önce beni dinleyecek birine açılmaya ihtiyacım vardı. Atlas ile görüşmeye başlamak hayatımı düze çıkartır mıydı bilmiyordum ancak en azından beni benden daha iyi analiz edebilecek birine kafamın içini bırakmak beni rahatlatacaktı. Yakut'la konuşmak gibi değildi ya da Rasim ile dertleşmek gibi değildi. Neyin ne olduğunu bilecek ve beni oradan alacak biriydi Atlas, biliyordum.
Sürem dolana kadar ailemden ve geçmişimden bahsettik kısa kısa. İyi gitmişti. Kendimi tamamen hafiflemiş gibi hissetmesem de en azından rahatlamıştım biraz.
"Yemek yemeye vaktin var mı?" diye sordu Atlas. Gitmek için hazırlanıyordum. "Diğer seansım bir saat sonra. Bir şeyler yiyebiliriz istersen."
Boştum. Mehmet iş görüşmesindeydi, Yakut çalışıyordu ve zaten yapacak bir şeyim de yoktu. Ofisine yakın bir yerdeki restorana gittik. Geçen gece gördüğüm kâbusun üzerine artık doğru düzgün uyuyamıyordum bile. Uykusuzdum, bedenim her an bir yerlere yığılıp kalacakmış gibi yorgundu. Düşüncelerimi düzenleyemediğim gibi hareketlerimi de kontrol edemiyor gibi hissediyordum kendimi artık.
Sipariş işini Atlas'a bıraktım çünkü burası da gerçekten pahalı bir mekandı. Hiç uyduruk bir yerde takılmaz mıydı bunlar? Ona gülümseyip Yakut'a Atlas ile olduğumu yazdım.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Atlas arkasına yaslanırken. O kadar rahat, o kadar kendinden emindi ki kendimi bir an hâlâ terapide hissettim. "Daha iyi misin?"
"Evet," dedim. "Sanırım."
"Bir anda iyileşmek zaten mümkün değil Arda. Yavaş yavaş adımlayacağız. Yaşadıkların kolay şeyler değil ancak seni aşağı çekmesine izin vermezsen, ayakta kalabilirsin. Sana bağlı olmayan durumlar gerçekleşti ve hayatını olumsuz etkiledi diye, bütün hayatından vazgeçmen mantıklı olmaz değil mi? Bir kasa elmanın içerisinde bir tanesi çürük diye bütün kasayı atmıyoruz nihayetinde."
"Haklısın ama bilmiyorum," peçetelikten bir tane peçete alıp kenarlarıyla oynamaya başladım. Sanki ellerimi meşgul edersem aklım yerinde kalacaktı. "Sanki hep benim başıma gelecekmiş gibi hissediyorum. Sanki hayat beni hep aynı yerden vuracakmış gibi hissediyorum. Ben ne kadar tedbirli de olsam, kendimi ne kadar korumaya da çalışsam sanki ayağım hep aynı taşa takılacakmış gibi."
![](https://img.wattpad.com/cover/319552766-288-k779659.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.