kısım iki: yastık sohbetleri

3.6K 320 268
                                    

REKOR YORUM REKOR OY DİYEBİLİR MİYİZ FİŞEK GİBİ BİR BÖLÜM:D
**

On üç gün.

Onsuz geçirdiğim on üçüncü gündü. On üç koca gün nasıl yağmıştı üzerime mermi gibi? Her yanım delik deşikti ve deliklerimden irin akıyor, yine de içimin sancısı bir türlü dinmiyordu. Onu özlemek ellerimde titreme yapıyordu. Onu özlemek başıma ağrılar sokuyordu. O son bakışını bir türlü silemiyordum kafamın içinden. En gürültülü halde, en parlak vaziyette oynayıp duruyordu. 

Düşünmek için o kadar çok vaktim olmuştu ki ve içimdeki her düşünceyi öyle ayrıntılı benimsemiştim ki şimdi kafamın içi sessizdi. Çıt yoktu; o yüzdendi ki acılarım at koşturuyordu zaten. Saat on iki olmuştu. Olmuştu olmasına ama ben sığamıyordum artık bu eve, sığamıyordum bedenime. Yerimden ağır ağır kalkıp odama geçerken Mehmet arkamdan bir şeyler mırıldandı ancak onu duymadım. Altıma siyah bir pantolon üzerime de kalın siyah bir hoodie giydim hızlı hızlı. 

"Mehmet ben çıkıyorum," dedim salonun önünde dikilmiş evin önüne taksi çağırırken. "Gelir miyim bilmiyorum, gelmeyecek olursam sana yazarım."

"Nereye gidiyorsun?" 

Telefonu montumun cebine sokup ona döndüğümde kumandayı şakağına yaslamış bana bakıyordu meraklı meraklı. "Bilmiyorum," diye mırıldandım. "Gidince göreceğim."

Soğuk her yerimi sahiplenici bir tutuşla sarmalarken montuma iyice gömüldüm. Taksi gelene kadar belki sigara yakabilirdim ancak yakmadım. Gerginlikten parmaklarım titriyordu çünkü eğer kafamda kurduğum gibi gitmezse herhalde ölürdüm. Sonuçta her şeyi mahveden bendim. 

Taksi geldiğince hızlıca bindim öne. Adresi verirken her yanım heyecanla nefes nefeseydi. Hem çok özlemiştim, hem çok korkuyordum hem de heyecanlıydım olacaklar için. Karnımdaki gerginlikten dolayı dikişlerimin olduğu yer sızlıyordu. Telefonumu çıkartıp Rasim'e yolda olduğumu, eğer ters giderse kendimi balkondan atacağımı yazdım. Yakut belki beni eziklemez kalbimi kırmazdı ancak beni eğer terslerse bile yıkılacağımı biliyordum.

Bana yıllar gibi gelen süreçten sonra şimdi gelmeyi özlediğim binanın önünde dikiliyordum. Buraya son gelişimi düşündüm; kan içinde, hayal kırıklığıyla dolu o akşamı düşündüm. Neredeyse bir ay olacaktı o günün üzerine ve şimdi nasıl dikiliyordum burada? Acınasıydı.

Kafamın içindeki kriz masası kırmızı kod verirken asansörde, düşüncelerim her yana korkuyla kaçışıp saklandığında kapısının önündeydim. Elim o kadar titriyordu ve nefesim o kadar şişiyordu ki içimde dizlerim üzerine çöküp ellerimi başıma yasladım. Yapamayacaktım. Yapamayacaktım bu kapıyı çalamayacaktım. Ayağa kalkıp yüzümü sıvazladıktan sonra derin bir nefes aldım ve bastım zile. 

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on, on bir, on iki, on üç, on dört.

Kapı açıldı. Yakut uykulu bakışları ve dağınık görüntüsüyle karşımdaydı şimdi. Beni görünce önce bir afalladı ve sonra gözleri irileşti. "Arda?" 

"Evet, rahatsız ettim değil mi? Gideyim ben bence."

Arkamı dönmüştüm ki elleri kuvvetle kolumu kavradı ve çevirdi üşümüş bedenimi. "Dur gitme," ona döndüm. Uykusu dağılmış yüzünde ciddi bir ifade doğmuştu. "Nereye gidiyorsun? Gelmişsin o kadar. Geç hadi. Üşümüşsün."

"Üşümüşüm mü?" diye sordum ellerimi birleştirirken. Gülümsedi ve kafasını salladı. "Üşümüşüm," dedim sonra. İçeri geçtiğimde holün ışığını yaktı önce. Ev sessiz ve karanlıktı. Üzerimdeki montumu çıkartmama yardım etti ilk geldiğim zamandaki gibi. "Teşekkür ederim."

Ölü Venüs [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin