Yorum ve oy demiycem artık çünkü ezberlediğinizi varsayıyorum. Uzun bir bölüm;) Keyifli okumalar ♡
**Sanki beyaz beyaz pamuklar bulutlardan göğsüme yağıyor gibi yumuşacıktım şimdi; yattığım yerde elimde sıcak bir kahve, karşımdaki şöminenin çıtırtısı, saçlarımda Yakut'un nazik parmakları. Gözlerimi yavaşça aralayıp beni izleyen yüze baktım. "Kahveyi döküp elini yakacaksın," diye mırıldandı. Dirseğim üzerinde yavaşça doğrulup kupayı dudaklarıma yasladım. Zaten yarısına kadar içilmiş kahve soğumuştu; kupayı oturduğumuz koltuğun kenarına bırakıp geri yerleştim onun dizlerine. Gözlerimi yeniden kapattığımda parmaklarım onunkilere geçmiş havada duruyordu.
"Uykum var," dedim. "Ama uyumak istemiyorum. Seninle bu koltukta sabaha kadar sevişmek istiyorum."
Cumartesi sabahı güzel bir dağ evine gelmiştik iki günlüğüne ve şimdi odanın üçlü koltuğunda yatıyorken buradan asla gitmek istemeyeceğimi biliyordum. Parmaklarımı dudaklarına götürüp delirtici bir yavaşlıkla öptü. "Yapma Yakut," fısıltım ateşte eridi. "Neden?" diye sordu hâlâ ağır ağır geziyordu dudakları elimin üzerinde. "Rahatsız mı oluyorsun?"
"Hayır tahrik oluyorum," dedim gözlerimi aralayıp. Alt dudağını avuç içime sürttüğü zaman dudağımı ısırdım inlememek için. Ona karşı o kadar yükseliyordum ki yaptığı her şey bedenimi titretiyordu.
"Güzel," diye fısıldadı bu sefer bileğimin içini öperken. Mavileri ateşle parlıyordu; bileğimin içini öyle yavaş ve öyle kışkırtıcı bir şekilde öpüyordu ki boğazımdan yükselen zevk dolu inlememi dilimin üzerinde kontrol edemedim. Tam bu an ne kadar ileri gidebileceğimi merak ediyordum. Ona güvendiğim tek konu beni asla bir şeylere zorlamayacağıydı ancak ben kendimi korkmak konusunda durduramıyordum. Bileğimi çekip yerimde yavaşça doğrulduğumda sertçe yutkunup biraz doğruldu.
"Ben bir şey denemek istiyorum," dedim dizlerim üzerine oturup ellerimi koltuğa sabitlerken. Arkam şömineye dönüktü ve sırtım o kadar ısınmıştı ki bir anda, bütün kemiklerim erimişti sanki. Kalbim damarlarımı şişiriyor, ciğerlerimi tıkıyor, aklımı başımdan aşağı ittiriyordu. Başını sallayıp bir kere daha yutkunduğunda dudaklarımı ıslatıp soluk bir nefes aldım. "Ama sen kendini tut. Tamam mı?" Bir kere daha başını salladı. Ondan çok fazla sabır istediğimi biliyordum, onu zorladığımı biliyordum ama bu kadarına katlanmalıydı. Beni seviyorsa buna katlanmalıydı. Bacaklarımı aralayıp birini bacaklarının üzerinden attım ve kucağına oturdum. Ellerim o kadar titriyor, başım öyle dönüyordu ki kaslarım katılıyordu.
"Arda," diye inledi başını geriye atıp. Hiçbir yerine dokunmuyordum; bunu arzulasam da bir şekilde bedenim bu kadarını yaparken bile çok fazla zorlanmıştı. Bir elini koltuğun kenarına yasladı ve diğerini de arkaya attı.
"Özür dilerim," dedim ellerimi omuzlarına koyarken. "Ama lütfen biraz dayan. Ne kadar ileri gidebileceğimi görmek istiyorum. Ben bilmiyorum sadece-"
"Sorun değil," kafasını kaldırıp yanağımı okşadı. "Sorun değil aşkım nasıl istiyorsan. Söz veriyorum sana dokunmayacağım. Sen istemeden hiçbir şey olmayacak."
Başımı salladım sadece. Titreyen parmaklarım önce elmacıklarında, ardından çenesinde gezindi. Aklımı kontrol etmesi en az korkularımı kontrol etmesi gibi zorlayıcı ve acı vericiydi. Bedeninin altımda sıcak ve hazır bekliyor oluşu beni çok heyecanlandırıyordu ama yine de içimde kalmış birkaç korku tohumu kalbime doğru uzanıyordu. Yavaşça eğilip dudaklarımı dudaklarına kapattım. Bedenime dokunur korkusu yaşasam bile ona güvenmek istiyordum. Kendime çizdiğim sınırlarımın biraz dışına çıkabilmek, ona sarılabilmek, ona duyduğum güvenin gölgesinde ısınmak istiyordum. Yavaş olan öpücüğümü, dudağını ısırıp çekiştirerek bozdum. Artık sakinlikten çok uzakta bir yerlerde paramparça oluyordum. Dili ağzımdan içeri haylaz bir ruh gibi dalıp orayı ateşe verirken omzunda duran buz kesmiş parmaklarım saçlarına dolandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Venüs [bxb]
RomanceOradaydım, gör diye. Yanındaydım, duy diye. Elimi uzattım hisset diye. Ve bekliyorum seni hâlâ, Yolların bana çıksın diye.