Bazen alışmak lazım, hangi durumda olursak olalım lazım işte. Elimizdeki seçenekler tek tek daralır ve en sonunda sadece tek bir seçenek kalır. Bize düşen görev ise o seçeneğe alışmak. Biz insanlar basit yapılıyız aslında, zorlukları gözlerinde büyüten bir yapımız var. Peki ya tam tersini yaparsak? Olayları gözümüzde büyütmeyi kesip küçültsek ve hayatımıza öyle devam etsek? O zaman her şey düzelecek miydi?
''Vedaları sevmeyen birine aşık ettirdi o vedayı.'' Dedim mırıldanarak. Elimdeki kitabı kapattım ve masaya koydum. 'Vedaları sevmeyen birine aşık ettirdi o vedayı.' Beynimdeki yankısı bile kusursuzdu. Dün cümlemin devamını getirememiştim adam bunu fark ettiğinde konuyu dağıtmıştı ardından günün geri kalanını öylece geçirmiştim. Sabah kahvaltıdan sonrada bahçede kitap okumaya karar verdim ama kararım çok yanlıştı. Kitabın son cümlesi beni paramparça etmişti. Savaş gideli on gün olmuştu ama bendeki zaman yok olmuştu. Gitti. Bana son vedasını bile edemeden gitti. ''Saçma bir kitap.'' Duyduğum sesle yavaşça yanıma döndüm. Yara yanıma oturmuş öylece bana bakıyordu, ne ara geldi? Yeni gelmiş olmalı. Bakışlarımı kitapa çevirip geri ona döndüm. ''Saçma mı?'' Dedim hafif bir şaşkınlıkla. Ona cevap vermeme şaşırmıştı, kalkan kaşları yavaşça inerken başını salladı. Buradaki üçüncü günümde ve ilk defa başka biriyle konuşmuştum. Aslında o üç günün sadece bir kaç saati ayıktım. ''Madem sonunda veda edecektin neden baştan ümit verdin?'' Dedi kitapı yargılayarak. Haklıydı ama isteyerek veda etmemişti adam. Ölüyordu adam, kızın yanından iki şekilde ayrılabilirdi. İlki yanında ölerek diğeri onu terk edip unutmasını sağlayarak. ''Kız için bıraktı ama.'' Dedim omuz silkerek. Tamam saçmalamaya başladım, cidden iyi düşünemiyorum şu an. ''Ya da haklısın... kitap saçma.'' Dedim ekleyerek. Akli dengemin gittiğine şu an daha çok inanıyordum. Yara bu halime hafiften gülerken başını iki yana salladı. ''İyi değilsin.'' Dedi geri bana dönerken. Evet değildim. Omuz silkip bahçeye döndüm. Normal bir konu konuşmak... iyi gelmişti. Boşluğumu hafif kapatmaya çalışmıştı ama o küçücük çaba yine boşluğun içinde yok oluyordu.
''Yara.'' Dedim kısık sesimle. Duymadığını düşünmüştüm çünkü cidden kısık bir sesle söyledim ama duymuştu. Tüm dikkati bana dönsede ben bahçeye bakmaya devam ettim. ''Adın.'' Dedim devamını onun getirmesini beklerken. Bakışlarımı yavaşça ona çevirdim. Neden adı Yara'ydı? Kim neden çocuğuna Yara adını koyarki? Zaten diğerleri arasındaki en hırslı olan oydu, bunu belli ediyordu. Çocuğun yüzündeki ufacık tebessüm yavaşça giderken derin bir nefes aldı. Acılı bir hikayesi olmalı. Şahsen merak etmiyordum sadece sormak için soruyordum. Yara yavaşça etrafa bakındı ardından bana döndü, etraf sakindi. Normalde diğer kişilerde bahçede öylece oturur, konuşur, terapi yapardı ama bu sefer boştu. Bir anda sırtını bana döndü ve tişörtünü yukarı kaldırdı. Kaşlarım hareketiyle çatılırken duraksadım. Sırtı sırf yaraydı, fazla yara. Nasıl oldu bunlar? Gerçekten sırtı sırf çizikti, hemde her yeri. Elim yavaşça sırtına giderken titrediğimi fark ettim. Acıyor muydu? Bunlar olurken canı çok acımış olmalı. İçimdeki üzüntü artarken çiziklerden birine dokundum ardından hızla elimi çektim. Sırtının aniden inip kalkması ve duyduğum sesle güldüğünü anladım. ''Acımıyor, korkmana gerek yok.'' Dedi. Sırtındaki bakışlarım saniyelik ona döndü, başını yana çevirmiş bana bakıyordu. Acılarına nasıl gülebiliyordu? Belkide benim halime güldü ama sonuçta güldü. Elim yavaşça çiziklerin üstünde gezinirken yutkundum. Bana da öğretmeliydi, bende her acıyı unutup gülmeliydim. Benimki ruhsal ama onunki hem fiziksel hem ruhsal. Nasıl başardı bunu? Bahçe kapısının sesini duyunca hızla elimi çekip geriye yaslandım, aynı şekilde Yara'da tişörtünü indirip önüne dönmüştü. Yoksa ilk bana mı gösterdi yaralarını? Bu imkansız. Doktorun bakışları bize değince duraksadı, beklemiyordu galiba. Ardından gülümseyerek yanımıza geldi. ''Konuşmaya başlamışsın diğerleriyle. Cidden çok iyi ilerliyorsun.'' Dedi bana dönerek ardından Yara'ya döndü. Az önceki şefkatli bakışları devam etsede hafif bir ciddiyet vardı sanki gözlerinde. ''Evet büyük bir ilerleme var.'' Dedi Yara bana dönerken. Bu sefer gülümsemiyordu, ciddiydi. Ne ilerlemesi? Belkide cidden ilerlemeye başlamıştım. En azından konuşuyordum, hemde normal konulardan. ''Ben bu ilerlemeyi bozmayayım siz konuşmaya devam edin.'' Dedi doktor ve geri içeri girdi, doktorun ardından başka kişilerde gelmişti bahçeye ama diğer oturma yerine geçmişlerdi. Bakışlarımı onlardan çekerken yutkundum. Aklıma diğerleri gelmişti, Gece ve Emre'nin küçük atışmalarını ardından Emre'nin Gece'nin gönlünü almasını, Hande'nin Mert'e olan bakışlarını ve peşinde dolaşmasını, Umur'un saçma şakalarını ve yanımda olmasını, Mert'in canımı sıkmasını ardından gönlünümü alıp abim gibi davranması özledim. Hepsini özledim. En çokta Savaş'ı. Gerçekten kavga edip akşam evime gelmesini özledim, beraber uyumayı, onun kollarında olmayı, gözlerine bakmayı, nefesini hissetmeyi, beni korumaya çalışırken kavga etmemizi özledim. Gerçekten çok özledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Beyazı
ChickLit"Aşk duygusunu iğrençleştirmek ya da güzelleştirmek bizim elimizde O yüzden bu duyguyu bilmeden kötüleme" dedi bakışlarını geri bana çevirirken. Cümleler beynimde yankılanıyordu resmen. Ben bir hata yapmıştım galiba ama bu hatadan geri dönecektim.