Veda; belli bir sürenin sonunda tekrar karşılaşmak anlamına geliyordu. Peki elveda? Bu iki kelimeyi birbirinden ayıran tek şey ilk iki harfi mi? Hayır. Elveda; bir daha görüşmemekti. Bu evrende bir daha göremeyeceğine inandığın bir şeye denirdi. O tutunduğum tüm bağlar kopmuştu artık, tüm acı dinmişti. 'Hayatınızın son anlarını yaşadığınızı sanırken, aniden biter bu işkence.' Milena'ya Mektuplar'da geçen bu cümle Nisa'nın hayatını anlatıyordu. Nisa bir şey arıyordu, bulamayacağına emin olduğu ama asla pes etmediği bir şey. Gözleri ilk açışından beri o tutunma duygusu onun içine işlemişti. Hayatının eksikliğini o duyguyla doldurmak istiyordu. Derin bir nefes aldı, o aldığı nefese bile tutunmak istedi. Bu yalnızlık korkusu değildi, bu boş yaşama korkusuydu. Yanında değil kalbinde birini istedi. İşte o hikayedeki meraklı kız bendim. Bu kadarla bitmeyen koskoca bir hikaye, koskoca bir arayışlık, koskoca bir kaos. Tam merkezindeki kişi işte tam karşınızda. Belki bu onun sonuydu ama hiç bir son yeni bir başlangıca engel değildi. Ben bunu kabullendim, verdiğim son nefeste, kapanan bilincimde, acının beni hapsetmesinde. Her saniyesinde kabullendim bunu.
Üstüme bakındım, bembeyaz bir elbise giymiştim. Denizin yanındaydık ve ben deniz seslerini duyabiliyordum. Yaşıyor muyum? Bunu nasıl becerdim? ''Nisa.'' Bakışlarımı elbiseden çekip arkamı döndüm. Buradaydı. Öldüm o zaman ben, başaramamıştım. İçime oturan ağır bir yükle Savaş bana doğru adımladı, onunda üstünde beyaz keten bir gömlek altındada beyaz bir pantolon vardı. İkimizde mi öldük? Cennette miyiz? Cidden o hayat bize göre değilmiş, burada buluştuk. Tam karşımda durdu. Bakışları çok güzeldi, bu bakışların yok olmasını istemiyordum. ''Öldük mü?'' Dedim anlamaya çalışarak. Gülümsedi, ölmemişiz gibi gülümsedi. Cennette bile hayattaymışım gibi hissettirdi o gülümsemesi. Eli yavaşça yanağıma gitti, avuç içini yanağıma sürtüp, ''Bana tutun Nisa. Bu gülümsemeye veda etme, lütfen.'' Dedi. Ne? Nasıl yani? Eli yavaşça enseme gitti ve beni kendine çekip alnımdan öptü. Bir anda dudaklar yok oldu, boşluğa düşen bedenim ne olduğunu anlamazken gözlerimi araladım. Savaş artık yoktu, nereye gitti?
''Savaş?'' Dedim etrafa bakınarak ama yoktu. Nerede Savaş? Bu sefer sokaktaydım, bildiğin sokağın ortasındaydım ve güneş yoktu. Etraf aydınlık olsada güneş yoktu. Neredeyim ben? Ve bir şarkı çaldı. 'The Night We Met' çalıyordu ve öylece olduğum yerde dona kaldım. Yavaştan yağmaya başlayan yağmur o kadar sakindiki öldüğüme emin oldum. Çok tanıdık bir sokak, çok tanıdık bir yağmur ve çok tanıdık bir his. Yeniden doğuşun hissiydi resmen.
''Bu dansı bana lütfeder misin?'' Kalbim durdu. O ses, o cümle. Her şey nasıl bu kadar kusursuz olabiliyor? Ona döndüm. Hafif eğilmişti ve elini bana doğru uzatmıştı, ölmeme ramen yine gözleri aşkla bakıyordu bana. Doğru adamı bulmuşum ben. Elimi eline koyduğumda nazikçe elimi kavradı ardından bana yaklaşıp diğer elini belime koydu. Ölen biri nasıl koku alabiliyor? Ya da ölen biri nasıl aşkı hissedebiliyor? Bunları tekrar tekrar yaşayacaksam ölü kalmaya razı olurdum. Gözlerini görmek için geri çekildim. Teşekkür ederim hemde her şey için. Belkide şu an son nefesimi veriyorumdur, belkide beynim benimle oyun oynuyordur, belkide çoktan ölmüşümdür ama son kez bu anı yaşamama izin verdiğin için çok teşekkür ederim Allah'ım. Bu gözlerin sanki beni yaşatacakmış gibi aşkla doldurmasına izin verdiğin için, kokusunun beni iyileştireceğine inanmama izin verdiğin için, bu dansın bir şeylerin sonu olduğu gibi bazı şeylerinde başlangıcı olduğuna inanmama izin verdiğin için çok teşekkür ederim. Bu adamı hayatıma sokup gerçekten tutunabileceğim bir şeylere sahip olmamı sağladığın için, her şey için teşekkür ederim. Bunların anlamı benim için çok büyüktü.
''İlk tanışmamızı hatırlıyor musun?'' Dedi mırıldanarak. Başımı iki yana salladım, hatırlamıyordum. Onunla olan her anımı unuttuğum için kendimden nefret ediyorum, ben onu nasıl unutabildim? Savaş yavaşça beni yana yatırıp kaldırdı ve kendi etrafımda çevirip bir anda sırtımı göğüsüne yasladı. Kolları sıkıca bana sarılmıştı ve sanki yağmur artık üstümüze yağmıyordu, her şey aynı olsada her şey değişmiş gibiydi. Ne oluyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Beyazı
ChickLit"Aşk duygusunu iğrençleştirmek ya da güzelleştirmek bizim elimizde O yüzden bu duyguyu bilmeden kötüleme" dedi bakışlarını geri bana çevirirken. Cümleler beynimde yankılanıyordu resmen. Ben bir hata yapmıştım galiba ama bu hatadan geri dönecektim.