Linç is coming kdlsmfşdkdl
Üniden dolayı asla ama asla buraya bakamadım ama boş olduğum zamanlar düzenlemeye çalışıyorum, yazdığım bölümleri gördüğümde hangi kafayla yazdıysam resmen bütün bölümleri saatlerce düzenlemek zorunda kalıyorum.
Neyse dayak yemeden bölüme geçelim :D
Dove Cameron - Breakfast
Keyifli okumalar!!
★
Güçten mi bahsetmek istiyorsun?
Gücün ta kendisi olmaktan bahsetmek istiyorum.
Sobe!
"Çeneni kapat ve kör taklidini bırakıp şu davetiyeye bak!" Arsel öfkeyle karşısında ki adama bağırdığında karşısındaki adamın umursamazlığına gözlerimi devirmiştim, Serayla Arselden sonra geldiğimizden onu daha yeni görüyorduk.
"Arsel? Ne oluyor?" Arsel gülerek arkasını döndüğünde gözleri hızla beni bulmuştu.
"Bizi içeri almıyormuş." Gözlerimi yavaşça kısıp adama bakmıştım daha sonra bakışlarımı arkasındaki küçük kapıya çevirdiğimde kapının koyu ama siyahın tanımından da koyu olan kapı yutkunmamı sağlamıştı korkakça, o kapıdan tek başıma girecek olmanın getirdiği stres soğuk terleri başımdan akıtmaya başlamıştı.
"Davetiyenin üstündeki yazıyı ve resmi görüyor musun?" Adam dev cüssesinin getirdiği özgüvenle kalın bir ses tonuyla Arsele bakarak konuşmuştu, Serayla sessizce onları dinliyorduk, çevremiz de sessiz sessiz gezen çoğu kişi büyük olasılıkla bizim içeri girmemizi bekliyordu onların da girebilmesi için.
"Evet kör değiliz bak kız burada, bizde yanındayız." Adam gülmüştü.
"Bana bak yerden bitme, bu davetiyeler kişiye özel gruba özel değil, yer altında acemiliğe yer yoktur, kırmızı ışıktan bir şeyler öğrenmişsindir diye umuyordum." Tek kaşını kaldırıp konuştuğunda Sera ya ve bana iğneleyici bakışlar attığında alttan alttan ne söylemeye çalıştığını anlamış olmalıydık hepimiz, çünkü ben anlamıştım.
"Ben sana uygulamalı bi şekilde gösterirdim de kırmızı ışığın bana öğrettiklerini içeriye giren çıkan teker teker sana girer çıkardı o durumda." Adam gülümseyip kafasını salladığında eliyle arkasına doğru işaret edip bana bakmıştı.
"Labirente hoş geldin ufaklık, bir tek sen." Korkakça Seraya ve Arsele baktığımda yutkunmuştum yeniden.
Sera elini omzuma koyup vurmuştu birkaç kez, destekleyici gülümsemesi içimi huzurla kaplamıyordu aksine kötü bir şeyle karşılaşacak olmamın verdiği rahatlatma seyansı gibi bir şey yaşıyorduk, gülümsüyordu çünkü labirent kelimesini ilk duyduğunda yüzüne yansıyan korkuyu saklamaya çalışıyordu benden.
İleriye doğru attığım ilk adımda Arsel seslenmişti arkamdan.
"Biz içeriyi hiç görmedik Derin ama çıkacaksın oradan bunu bilerek gir içeri, seni bekleyeceğiz!" Önce kaşlarımı çatmıştım, demek ki buraya girenlerin çıkamama ihtimali de vardı, demek ki yıllardık içinde barınan Arsel ve Sera dahi bu yeri görmemişti, peki onların bile göremediği bu yerde benim gibi bir çaylağın ne işi vardı?
Onlara hiç dönmeden ilerlemeye devam etmiştim, dönersem vazgeçerdim çünkü.
İçeriye doğru attığım diğer adımlarımda bacaklarım hissizleşmeye başlamıştı, hayatımın bütün zor anlarında tek başıma kalmak zorunda olmak benim kaderimdi sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yer Altı Çöplüğü
RomanceYerdeki gölge kadar yakın aslında bir o kadar da ulaşması imkansız. Güvenmek için bir sebep. Kararmaya yüz tutmuş bir kalpte minik bir aydınlık. Sessizce atılan bir çığlık. "Ne olursa olsun hayatta kal." Sessizce fısıldayışı korkumdan içimdeki bütün...