Hatta Bediz için her yeri görmek imkansızlaşmıştı. Olanları daha fazla hazmedemeyen bilinci kapanmış, yorgunluğunu kaldıramayan vücudu Batı'nın kollarında yer edinmişti.
**
(Çağan Şengül- Küçüğüm)
(Ayla Dikmen- Anlamazdın)
Gecenin karanlığında esiyordu rüzgar, ağaçların yapraklarını sökmek ister gibi. Sokak lambalarından daha çok işlev gören ay, tüm çıplaklığıyla gökyüzünde asılı duruyordu. Hemen ileride bir lunapark vardı. Renk renk ışık ve insanların korku dolu çığlıkları olduğu otobüs durağına kadar ulaşıyordu. Önündeki binalardan dolayı dönme dolabın üst kısmı görünüyordu sadece. Dönme dolabın dönüşünü izliyordu. Derin bir soluk çekti ciğerlerine. Soğuk havanın kokusunu iliklerine kadar hissettiğinde yüreği huzurla dolup taştı.
Ellerini birbirine sürttü ısınmak için. İşe yaramadığını fark ettiğinde dudaklarına götürdü parmaklarını ve sıcak nefesini üstüne üfledi. Üzerindeki paltoyla eteğinin açıkta bıraktığı bacaklarını sardı ve tam karşısına baktı. Sahibi olduğu giyim mağazası, belki de sokaktaki en işlek mağazaydı. Gece yarısına yaklaşmış olmalarına rağmen hala müşteriler giriyor, ellerinde genelde birden fazla poşetle çıkıyorlardı.
Birkaç açık dükkanın tabelaları yanıp sönüyor, gözlerini alıyordu. Arkasına yaslandı ve durağın kapatamadığı gökyüzüne doğru baktı.
''Burada mısın?'' diye fısıldadı kendi kendine. O sırada kulağına ilişen tıkırtılarla gözlerini yıldızlardan ayırdı ve yanına oturan adama baktı. Uzun siyah paltosu, neredeyse uzun bacaklarını kaybetmişti. Görünen ayakkabıları, parlak siyahtı fakat çamur içindeydi. Açık kumral saçları yüzünü örtüyordu çünkü o da ayakkabılarına bakıyordu. Sonunda başını kaldırdı ve kendisine baktı. Kız ise sanki bu anı bekliyormuş gibiydi, kalp atışları hızlanmıştı.
''Yollar...'' dedi adam, ''Çamur içinde kalmış. Başka bir yere mi taşınsak?''
Ona bir süre baktı ve tek kaşını kaldırarak konuştu.
''Ne?''
Yanındaki adam hiçbir şey demeden elini uzattı, ''Hadi gel, evimize gidelim güzelim.'' deyince rahat bir nefes verdi.
''Poyraz...''
Nasıl tanımamıştı sevdiği adamı? O uzun boyundan, uzun kıvrımlı kirpiklerinin örttüğü şekilli kaşlarından, dolgun dudaklarından ve en önemlisi de ona aşkla bakan gözlerinden onu nasıl tanıyamazdı?
Uzattığı elini tuttu ve kısa topukluların üzerinde dengesini sağladığında Poyraz'a baktı.
''Bu taraftan, hadi.'' dedi. Konuşurken dudaklarının arasından soğuk havaya karışan buhar, neredeyse yıldızlara değecek gibi olmuştu fakat sonra kaybolmuştu. Elini sıkıca tuttu ve hemen yanından yürümeye başladı. Lunaparktan gelen müzik sesleri eşliğinde yavaş yavaş yürüyorlardı. Müzik sesinden başka duyulan tek ses Bediz'in topuklularından çıkan seslerdi. Bir süre bu sesi dinledi fakat yanındaki adamın birden duymasıyla ayakkabısının sesi kesilmişti.
''Yine unuttun değil mi?'' diye sordu Bediz'e bakarak.
''Neyi?'' dedi kız, sessizce.
''Eve gitmek için otobüse binmene gerek yoktu, nereye gidiyordun?'' dedi.
Kız kurumuş dudaklarının üzerinde dilini gezdirdi, daha sonra bakışlarını önündeki adamın meraklı gözlerinden kaçırdı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Neden otobüs beklediğini de... Bir cevap veremedi. Bu yüzden tercihi konuyu değiştirmek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK İSTİLASI
Fantasy"Hayatı yaşanılabilir kılmamız lazım ." Adamın elleri hâlâ onun saçlarını okşuyordu. Boy farkından dolayı eğildi ve kızın dudaklarına masum bir öpücük kondurdu. Geri çekilip gamzelerini göstere göstere gülümsedi. "Şimdi yaşanılabilir." ** "Ne yapt...