Herkese merhaba...
Uzun bir aradan sonra Serdar ve Atakan çiftini özlediğimi fark ettim... Onlar için özel bir bölüm yazmam bence size de bir borç aslında')
Keyifli okumalar dilerim.
-
Atakan'dan;
Karşımda çattığı kaşları ile ekrana bakan ve kırmızı tişörtünü çekiştiren güzel bebeğimi izlerken önümde duran dosyaları incelemeyi bırakmıştım.
İhale aldığım bir dönemden geçiyordum. Bu sebeple yoğun zamanlarımda olduğumu rahatlıkla diyebilirdik.
Ancak bu yoğunluğun sekteye uğraması pek de imkansız değildi. Serdar için bu yoğunluğum bunaltıcı bir o kadar da sinir bozucu olduğu için hiç üşenmemiş Ankara'dan buraya anında gelmişti.
Geldiğini havaalanından beni alır mısın dediğinde haber vermişti. Ne kadar erken değil mi? Buraları bilse büyük ihtimalle onu da yapmazdı.
Sıkıntıyla oflayıp duran bedenini bana çevirdiğinde kahveleri gözlerime değdi. Ardından dudaklarında beliren tebessüm ile ben de ona eşlik ettim. Bana baktığında yüzünde oluşan tebessümü seviyordum. Sanki o an her şeyi boşveriyor gibiydi.
"Kucağıma gel sevgilim." dediğimde ikiletmeden ayağa kalktı ve aramızda olan mesafeyi tamamen kapattı.
Kucağıma yerleştiğinde burnuma dolan mis kokusuyla gülümsedim ve kollarını boynumda birleştirmesine izin verdim.
Ben onun boynuna ufak buseler kondururken o da pek uslu durmuyor kucağımdaki varlığını belli etmek istercesine kalçalarını hafif hafif oynatıyordu. Sağ elim ince belini bulduğunda bana nazaran daha küçük olan eli göğsümdeki yerini almıştı. Karşımda kendini kaptırmasını ve fazlasıyla masum kalmasını sevdiğimi anlatmaya kelimelerim yetmezdi.
Usulca elimi tişörtünün etek uçlarından içeri soktuğumda önce irkilmiş ardından tenindeki yerimi kabullenmişti. Parmak uçlarımla teninde turlarken dudaklarımı köprücüklerinden dudaklarına çıkarmıştım. Büyük bir şehvetle dudaklarımı kavrayan ve üst dudağımı emmeye başlayan sevgilimle gülüşümü gizlemem elbette imkansızdı.
Nefesimi kesecek bir öpüşmenin fitilini ateşlemiş olmak günümü güzelleştirmeye yetecek bir başka güzellikti. Alt dudağımı dişleriyle çekiştirmesiyle ağzımdan kaçan inlemeye engel olamadım ve bu sefer ellerim benden bağımsız kalçalarındaki yerini aldı.
Elime gelen şekilli ve dolgun kalça fazlasıyla baş döndürücüydü şu an. Dudaklarımdaki hükümdarlığını ilan etmek istercesine dilimle savaşırken nefesimin kesilmesiyle ayrıldım ve öpülmekten şişmiş kiraz dudaklara baktım.
Dayanamıyordum.
Her seferinde öpsem de doyamıyordum ve aklımı kaçırmak üzereydim. Öptükçe bir şarabı yudumluyor gibi hissediyordum. Son desem de asla sonu gelmeyecek yudumların esiriydim. Alnını alnıma yasladı ve dudaklarından eksik olmaması için her şeyimi verebileceğim gülüşüyle bir süre öylece durdu.
''Sevgilim, evimize gidelim artık.''
Eve gitsek güzel olurdu ama yapmam gereken bir ton iş vardı. Şöyle bir düşündüm ama bu bahsetmeye değer bir süre bile değildi. Ardından tüm işlerimi boşverdim. Düşünmek bile zaman kaybıydı. Beni bekle bu işleri bitireyim diyeceğim bir durumda değildik.
''Tamam meleğim. Al hadi çantanı çıkalım.''
Kafasını usulca sallayıp kucağımdan kalktığında sıcaklığının gittiğini hissettim ve bu ürpertti. Canım olduğundan beri; kucağım, göğsüm, kalbim her yerim onundu ve onun olmaya bir ömür de devam edecekti. Ait olduğum dünyayı bulmuştum onunla, bu saatten sonra geri kalanın önemi yoktu.