-
Atakandan;
Yolculuğum on beşinci saatini de geride bırakmıştım. Arada verdiğimiz molalarda sigara içmek ve vakit öldürmek iyi gelmişti.
Yanıma kitap almadığım için şu an pişmanlık duysam da artık bir anlamı yoktu. Vakit öldürecek şeyler tahmin edilebilir şekilde kısıtlıydı. İki kez Ahmet ile konuşmuştum. Benden sonra en büyük olan oydu. Rojda'nın ağlamaktan bitap düştüğünü, babamınsa bana bel bağladığını açık açık demişti.
Omzumda hissettiğim baskı daha da artarken çaresiz hissediyordum. Koca bir aşiretin karşısına çıkacak ve kardeşimi evlendiremezsiniz diyecektim. Kolay değildi. Annem her ne kadar bana annelik yapamamış olsa bile üzerimde emeği inkar edilmezdi. Ona evlat acısı yaşatmak istemezdim. Kardeşlerimin baba bildiği abileriydim. Yokluğuma katlanabilirler miydi bilmiyorum.
Bazen içimde yaşadığım hisler boğucu olması yanı sıra hasta edecek cinstendi. Elime aldığım telefonumdan galeriye girdim. Serdar'ın fotoğrafını görmemle sakinlemiştim.
Peri iyi ki fotoğrafımızı çek demişti.İçinde Serdar olan bir sürü fotoğraf çekebilmiştim bu sayede. Kaydırarak ilerlediğimde tatil dönüşü Nil'in çektiği fotoğrafı gördüm. Bebeğim göğsümde uyuyordu. Masum bir o kadar da bebek gibi. Yüzümde oluşan tebessüme engel olmak mümkün değildi.
İçimdeki kasvetli hisler gitmiş yerini ona olan özlemim doldurmuştu. Ne yapıyor acaba diye düşünerek bir süre daha fotoğrafına baktım. Bu bebeğe hangi ara bu kadar bağlanmıştım ben? Sanırım düşünmem gereken bir diğer konu da buydu.
-
Sona yaklaşıyoruz.
-Ayaz