23- Üç kalp birden ölür.

261 26 54
                                    


O sabah Na Jaemin hiç uyumadan kalkmıştı. Uyumaya çalışmıştı elbet, gözlerinden uyku akıyordu fakat uyumayı bir türlü becerememişti.

Tüm gece aklından Jeno'yu aramak geçmişti. Ve neredeyse arayacaktı da.
Fakat sonra abisinin kızgın yüzü, iğneleyici sesi ve verebileceği tüm cezalar gelince bundan vazgeçti.

Lee Taeyong onun öz abisi olmayabilirdi fakat bizzat Taeyong ile beraber büyümüş, onu her zaman abisi bilmişti. Fakat abisi hiçte çocukluklarındaki gibi kalmamıştı. Daha 17 yaşındayken Kore'ye sözde Mad Life'ın yöneticisi olarak gönderilmişti ve bu resmen sürgünden farksızdı.

Çünkü Taeyong korkmuştu. Efendisinin Jaemin'i ondan çok sevmesinden, elindeki gücü ona kaptırmaktan korkmuştu ve onu binlerce kilometre uzağa sürgün etmişti.

Oysa Jaemin hiçbir zaman güç, para, şan peşinde olmamıştı zaten. Onun tek istediği her zaman o hiç sahip olamadığı aile sıcaklığını veren insanlarla birlikte bir aile olmaktı.

Efendi Donghae onun için bir baba figürü gibiydi. Taeyong ise hep bir abi olmuştu. Abisinin en yakın arkadaşlarından biri olan Johnny amca gibiydi. Ve tabiki biricik Jaehyun hyungu onun annesi rolunu üstlenmiş her şeyi ile yakından ilgilenmişti.

Yuta ile pek bir konuşmuşluğu bile yok sayılırdı. O hep Jaehyun'un tarafında olmuştu. Abisinin bu harem sevdasına da anlam veremiyordu.
Şimdi bir de Çinli olan çıkmıştı.

Bir kalpte üç kalp birden olur muydu?

Jaemin'e göre bir kalp yalnız bir kalbi düşünür, onunla ölürdü. İki kişi seven iki defa ölürmüş.

Tabiki hayır, abisi kimseye aşık olamayacak kadar duygusuz biriydi. Fakat bazı şeyleri, bazı kişileri bazı dönemlerde takıntı haline getirebiliyordu.

Belki kendisi de öyleydi.

Şu an acı çekiyor yahut onu özlüyordu çünkü Jeno'yu takıntı haline getirmişti.

Fakat onu en çok üzen ise hayatının en güzel anlarını birkaç kısacık aya onunla birlikte sığdırmış olmasıydı.

Eğer ona ihanet etmese her şey çok güzel olabilirdi belki de...

Belkiler.

Na Jaemin ihtimal dahilinde olan, belirsiz her şeyden nefret ederdi.

Tıpkı Jeno Lee gibi sevgisi de kendisi de yalan olan insanlardan olduğu gibi.

Eline telefonunu alarak belki de arayacağı en son kişiyi aradı.
Yıllardır bu numarayı bir kere bile tuşlamamıştı.

Telefon çaldı, çaldı, çaldı ve en sonunda o tanıdık sesi duydu.

"Jaemin? İyi misin?"

Taeyong'un şaşkınlığı sesinden bile anlaşılıyordu.

Jaemin Kore'ye gittiği günden beri onu asla aramazdı.

Korkmuştu o yüzden, bir sorun olmalıydı.

"Değilim... Hiç iyi değilim, canım çok acıyor, kendimi kimsesiz hissediyorum ve sebebi sen olmasına rağmen kendimi seni ararken bulacak kadar da çaresizim..."

Sonlara doğru sesi tamamen ağlamaklı çıkmaya başlamıştı.

"Geliyorum hemen yanına, sakin
ol tamam mı?"

_______

Taeyong, Donghae'nin uyuyan bedenine son bir bakış atarak üstünü giymeye başladı.

Efendisi yalnız uyanmaktan nefret ederdi. Özellikle de gece kolları arasına alarak uyuduğu Taeyong'u sabah evde bulamayınca çok kızacaktı.

Fakat şu an bunları düşünemezdi.
Her ne kadar anlaşamasalar da, sürekli kavgalar da etseler Jaemin onun hayatındaki en değerli varlık, ailesi olan tek kişiydi.

Eğer Jaemin'in ona ihtiyacı varsa o an dünya yansa da Taeyong'un yapacağı şey kardeşinin yanında olmaktı.

Yanına telefonunu bile almayı unutacak kadar hızlı bir şekilde giyinip Jaemin'in kaldığı evin yolunu tuttu.

Tüm bunlar olurken Jaehyun Taeyong'un odasına girmiş hala eve gelmediğini görünce Yuta'nın söylediklerinde haklı olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelmişti.

Taeyong ona bu saatte geleceğine söz vermişti.

Fakat yoktu.

Yuta, haklıydı.

Taeyong'un ona karşı farklı olduğunu, kendisinden gerçekten hoşlandığını düşünmüştü Jaehyun hep. Çünkü Taeyong onu dinler, ona özel davranır, en çok kendisini sever, Jaehyun'a hayran gözlerle bakardı.

Fakat tam tersiydi.

Ona aşık olan Jaehyundu.

Onun uğruna çok şeyi feda etmişti.

Fakat şimdi görüyordu ki Taeyong'un uğruna feda edebileceği tek şey güçtü.

Tüm bu gerçekler yüzüne sert bir şekilde çarparken sinirden ellerinin titrediğini fark ediyordu.

Jaehyun sakin biriydi, her zaman öfkesini de nefretini de cokt kolay bir şekilde kontrol edebilmişti fakat yılların getirdiği birikim şimdi tüm duygu dünyasının başına yıkılması ile patlama noktasına gelmişti.

"Ben bunları hak etmedim!"

Aynalı masanın üzerinde dizili olan tüm parfüm şişelerini ve diğer her şeyi elinin tersiyle yere fırlattı.

Komodinin üzerindeki abajur, dolaptaki kıyafetler, yastıklar, perdeler, masanın üzerindeki çiçek vazosu, Taeyong'un içki koleksiyonundan şişeler...

Hepsi tek tek yeri boyladı.

En sonunda da daha fazla ayakta kalamayan bedeni tüm o dağınıklığın ve kırıkların içine yığıldı.

Jaehyun, canının bu kadar yanmasına daha fazla dayanamadı ağlaya ağlaya kapadı gözlerini usulca.

O gün canını yakan cam kırıkları değildi, bizzat sevdiği adamın sebep olduğu can kırıkları olmuştu.

mad life « nct ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin