28- "Ders:1 İhanetin en ağırı."

205 22 83
                                    

Sicheng, öfkeli bir şekilde bavulunu hazırlarken Jaehyun'a, Yuta'nın dün gece yaptıklarını anlatıyordu.

"Ona güvendiğime inanamıyorum..."

Jaehyun, dolaptan ona en uygun kıyafetleri seçip bavula koyması için uzatırken konuştu.

"Onun zehirli olduğunu ve bulaşmaman gerektiğini sana daha ilk gün söylemiştim Sicheng."

Evet, söylemişti.

Fakat, aptal olduğu için yine de güvenip ona kanmıştı.

"Evet, ama ilk geldiğim hafta beni öldürmek için uğraşırken hayatımı kurtaracak kadar değişmişti, Taeyong'a bile karşı çıkmıştı!"

Jaehyun, elindeki şapkaları da bavula atarak Çinli olanın yatağına bıraktı kendini.

O bu masalı çoktan okumuştu zaten.

Yuta böyle biriydi zaten.
Günü gününü, anı anını tutmazdı.
Onun birini sevip sevmediğini bile anlamak imkansızdı.

"Buraya ilk geldiğimde... Beni de istememişti. Hatta senin ondan nefret etmeni sağlayan psikopatlıkların birçoğunu benim üzerimde öğrendi.
Daha sonra değişti, hala Taeyong'a baktığı gibi bakmıyordu ama en azından kötü davranmıyordu. Bu benim onu yanlış anlamama sebep oldu. Biliyorum, şu an ondan nefret ediyorsun ama itiraf etmelisin ki Yuta büyüleyici biri, istediği kişiyi elde edebilecek biri. Eğer seni etkilemek isterse bunu yapar. Ne kadar uğraştığı ya da ne yaptığının bir önemi yok. İstediğini mutlaka alır. Taeyong, manipüle ederek, Yuta ise cezbederek yapar bunu. O yüzden diyorum ya sana, Yuta'dan uzak dur. Taeyong tehlikeli biriyse Yuta tehlikenin ta kendisidir."

Sicheng, o an deli gibi sormak istedi.

Peki ya sen Jaehyun?

Sen nesin?

Sen ikisinin de karışımı değil
miydin sanki?

Taeyong kadar manipülatif, Yuta kadar güzel... Yasak ve de dokunulmaz.

"Beni soracak olursan... Artık kendimi ben bile tanıyamıyorum Çinli.
Kimdim? Kim oldum? Ne için buradaydım ya da ne yapıyorum hiçbir fikrim yok."

Sesi hafifçe boğuklaşmaya başlamıştı.

"Tek bildiğim, onu kendimden, ailemden, işimden, hayallerimden bile vazgeçecek kadar sevdiğim."
Boğazından bir hıçkırık koparken ekledi Jaehyun.  "Hatta onu kendimden başka üç kişiyle bile paylaşmayı bile kabullenecek kadar da delicesine..."

Sicheng elindekileri bırakarak Jaehyun'a koştu hemen. Ağlayan bedene sıkıca sarılarak sakinleştirmeye çalıştı.

"Jaehyun, ya onu bu kadar çok sevmiyorsan?"

Jaehyun, kafasını küçük olanın boynundan kaldırarak yüzüne baktı.

"Nasıl yani?"

"Bana ilk geldiğim gün bir şey daha söylemiştin; 'Taeyong neyi düşünmeni isterse onu düşünürsün hatta bunu öyle ustaca yapar ki yıllar geçse bile fark etmezsin.'"

"Sicheng, bu öyle bir şey değil...
Ben onu görmediğim her an aklımı kaybedecekmiş gibi oluyorum, onun en ufak dokunuşları için çıldırıyorum,  sabah kalktığımda ilk gördüğüm yüz onunki olmayınca uyanmak için hiçbir anlam bulamıyorum, sesini bir gün duymadan geceler boyu gözüme uyku girmez. Bu öyle basit bir şey değil, onu bir daha görememek korkusu yüzünden olmaktan korktuğum kişilerden birine dönüştüm ben..."

O gün Jaehyun sadece Taeyong'u sevdiğini değil, korkularını, hayal kırıklıklarını, kaybettiklerini de saklıyordu cümlelerinin ardına.

Söyleyemedi belki ama anlattı.

Jaehyun, yıllar önce göreve gönderilen ve bir daha haber alınamadığı için deşifre ya da ölü sayılan tüm eğitim hayatı boyunca örnek alınması gerektiği söylenen ajandı.

Tüm birlik onun gibi olmanın hayalini kurardı bir zamanlar.
Onun kırdığı rekorların üstünü hala kimse geçememişti.
Ya da onun genç yaşta katıldığı iki operasyonun ikisinin de hala destan gibi anlatıldığı gerçeğini kimse inkar edemezdi.

Kimse adını ya da tipini bilmiyordu ama tam da Jaehyun'un Taeyong ile tanıştığı yıl kaybolmuştu, Kun 'u tanıyacak kadar üst düzeyde biriydi. Ya da ilk bakışta Sicheng'i nereden geldiğini anlayacak kadar zeki ve yıllardır Taeyong'a fark ettirmeden onun en yakını olacak kadar başarılı biriydi.

Jaehyun SR0715B'den başkası olamazdı.

"Jaehyun, sana tek bir soru soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin tamam mı?"

Jaehyun birkaç saniye düşündükten sonra kafasıyla onayladı onu.

"SR0715B sen misin?"

Duyduğu soruyla ellerini  hemen Sicheng'in ağzına kapattı Jaehyun.

"O ismi bir daha anma sakın,
özellikle bu evde!"

Cevap vermesine gerek yoktu bile.

Açıkça ortadaydı.

"Cevap ver."

"Cevabım düşündüğün şeyi değiştirmeyecekse bir anlamı yok Çinli."

Suçlu bir şekilde gözlerini kaçırdı.

"O'sun yani..."

Sicheng öğrendiği gerçekle baştan aşağı süzdü az önce hıçkırarak kollarında ağlayan bedeni.

"Kendine ne yaptın böyle...
Nasıl bu kadar değişmiş olabilirsin?"

Gözündeki hayran bakışların yerini hayal kırıklığı alırken mırıldandı Sicheng.

"Herkes yıllardır öldüğünü düşünürken... Sen burada onun fahişeliğini mi yapıyordun cidden..?"

Jaehyun, utançla gözlerini kaçırdı.
Duyduğu her şeyi hak ediyordu, o yüzden karşı bile çıkmadı.

"Onlarla bir olmayı bırak, onlardan biri olmuşsun! Hainlik bu..."

Daha fazlasını duymayı hak ettiğini bilse bile gücü yetmedi Jaehyun'un.

"B-ben böyle olmasını istememiştim..."

Ve sonrasında tıpkı bir korkak gibi genç olanı terk ederek koşar adımlarla çıktı odadan.

Sicheng,  onun yaşıyor olmasına sevinemedi bile...

Hayranı olduğu, olmak istediği kişi bile artık bir katil, bir mafya üyesi pisliğin tekiydi.

Hepsinden daha çok acı verende, artık onunda öldürmesi gereken bir düşman olduğuydu.

Onu Jaehyun olarak bile göremezdi artık, çünkü Jaehyun onun bu evdeki tek dayanağı, hayatındaki en kötü dönem bile olsa ona sahip olduğu için şanslı hissettiği en yakın arkadaşıydı. Hatta ondan hoşlandığını bile düşünmüştü...

Artık hepsi bir hiçlikten ibaretti.

O, en tehlikelisiydi...

İhanetin en ağırıydı.

Sicheng'in ise en büyük kaybı.

Bir kez daha babasının haklı çıktığı gerçeği yüzüne vurdu.

Ders : 1 "Duyguların, güvendiğin, sevdiğin birileri olduğu sürece başka düşman aramana gerek yok evlat."














mad life « nct ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin