ICHU Bölüm-1

589 84 157
                                    

(Bölümler bazen üyelerin ağzından konuşmalar içerir.)

Şarkı önerisi: EXO-CBX ~ Blooming Day

_______

L.Know koyu kahveye çalan saçlarını geriye atarken elindeki dolma kalemi çeviriyordu.
Hava bugün düşündüğünden de soğuktu ama o üstündeki beyaz triko kazaktan başka bir şey almamıştı üstüne. Oda iyice soğumaya başlarken içine bir titreme geldi. Peteklerin yandığına emindi oysa.

Kasım ayının ortalarındaydı günler. Sararmış yapraklar yüreğinden geçen şiirler gibi uçup gidiyordu dört bir yana. Fırtınaların kopması yakındı. Bulutlar gökyüzünü kaplıyor, bu genç adamın göz pencerelerine sis çökmesine neden oluyordu.

L.Know kendisini gökyüzünde huzurlu hissediyordu. Bir de deniz kenarında. Yıllar önce Jeju Adası'na gittiğinde kumdan kaleler yaparken denizin her dalgada o kaleleri bozması gibi kader de L.Know'un planlarını bozmayı çok seviyordu.

Bazıları kahvenin ıslaklığı ile sararmış, kahve kokulu defter yapraklarının arasındaki taslaklarına göz attı. Jeongin az önce sessizce odaya girmiş ve plaktan bir müzik açmıştı ancak çalan enerjik şarkı bir anda durgun, üzgün bir şarkıya dönmüştü. Derin bir nefes aldı. Kim Seungmin'in eşsiz sesini kapatamazdı. En yakın dostunun bir sanatçı olmasından daha iyi bir şey varsa arkadaş ortamının sanat camiasının içinde olmasıdır. Eğer dürüst dostlar bulunursa, ömürlük hikayeler birbirini kovalar.

"Efendim? Müsait misiniz?"

Hafif topukluların ve nazik sesin duyulmasıyla L.Know başını masadan kaldırdı ve karşıdaki kapının girişinde duran güzel kadına baktı. Shin Ryujin... Kendisi L.Know'un genç sekreteri ve aralarındaki en küçük kişilikti. 20'li yaşların ortalarında olan bu kadının omuzlarından beyaz gömleğine dökülen simsiyah saçları vardı. Geçen seneki kahkülleri uzamış olmalı ki yanlara atıp başına beyaz saten bir bandana geçirmişti. Dizlerinin az altına uzanan siyah pileli eteği ile oldukça mütevazi bir şahsiyeti vardı. Karşısındaki ünlü yazara saygıyla eğildi ve içeri adımladı.

L.Know elindeki kalemi bırakarak hafif bir gülümseme ile onu onayladı ve oturması için müsaade etti. Genç kadın hafif bir gerginlik içeren gülümsemesi ile adamın önündeki iki koltuktan sağ tarafta bulunana oturdu.

"Efendim, tebriklerimi sunarım. Bildiğiniz gibi bu ayın başında en son çıkan kitabınızın yeni baskısı hakkında görüşmüştük ve bu yayımlanan baskı üç hafta içinde tükenmiş. Toplamda 5 bin kitap stoklarda tükenmiş durumda. Bu kısa süre içinde en çok satan kitaplar listenizin başına rekor süreyle geçmiş bulunmakta. Bunu başardınız."

Kadın utansa da sesinden ne kadar mutlu olduğu anlaşılıyordu.

Hafif bir şaşkınlıkla gülümsedi genç adam.

"Bu çok güzel bir haber. Ancak bunu biz başardık. Siz olmasanız bu strateji içinde ilerleyemezdim"

"Çok teşekkür ederim. Peki, hemen yeniden basmamızı ister misiniz? Yoksa bir süre bekleyelim mi?"

"2 hafta kadar daha bekleyelim ve yayın evi ile tekrar görüşüp bu sefer 200 kadar sayı bastıralım olur mu? Aynı talebi almaya devam ediyor mu bakalım."

"Tamamdır. Hepsini not aldım. Böldüm sizi de. Bağışlayın. Iyi çalışmalar. Ben Jeongin ile de konuşurum şimdi."

Ayağa kalkıp eğilerek dışarı çıktığında hafif bir gülümseme ile arkasından baktı, hafifçe başını sallayarak. 5 bin sayı iyi bir rakamdı. Eline kalemi aldı ve devam etti. Bir sayfa daha çıkardı ve yazmaya başladı. Diğer yazarların aksine o en son dijital ekrana dökerek işi garanti altına almayı uygun buluyordu. Bu yazım süreci ne kadar uzun olursa olsun gayet güvenliydi.

"Benim çok bölünmüş tarafım vardı." diye başlıyordu parmaklarında hareket eden kalem.

"Park Myungsoo da öyle derdi: Her sessizlik, bir bölünüştür. Ancak her bölünme sessiz olmaz. Içimde kopan fırtınaları kulaklık takarak geri plana atamam. Siz atarsınız oysa, plaktan çalan o duygusal şarkıyı tek dokunuşla değiştirirsiniz. Ben yapamam."

*Öyle diyordu kadın aşık olduğu adama. Çünkü onu asla duymak istemiyordu aşık olduğu adam. Oysa ağlıyordu kadın. Çok da ağlamıştı öncesinde. Bir faydası var mıydı?

Bir faydası yoktu. Değmey-*

Elinden kalemi bırakıp dolma kalemin renklendirdiği ellerini saçlarının arasına geçirdi. Dinlense iyi olacak gibi hissediyordu. Ayağa kalkıp yan taraftaki dolabı açtı. Bir yandan müzik dinlerken elleri hiç sapmadan gitmesi gereken yere gidiyordu,  bir kahve fincanı, bir kaşık, bir sağ dolabın altındaki ikinci çekmece. Orada şeker vardı. Bunları yaparken aynı anda kelimeler aklından geçiyor, gözleri lavabonun musluğundan tam deliğe damlayan o su damlasına dalıyordu. Kendine güzel bir Americano hazırlayıp parmak uçlarında dönerek arkasını döndü. Her zamanki gibi cam kenarına geçti ve insanları izlemeye başladı.

"27 yaşına gelmiş bir insan olarak bu curcuna da iyi yaşamışım bence."diye düşünmeden edemiyordu. Bir elindeki kahveyi içerken kumaş pantolonundan çıkardığı diğer eliyle çalan müziğe ritimle ayak uyduruyordu.

I Can Hear U || MinSung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin