Şarkı Önerisi: Stray Kids : Lonely St.
(İyi okumalar bebekler✴️🖤)
-L.Know-
Jeongin'in kullandığı arabadan inip ofisime geçtiğimde camı aralayıp stor perdeleri en yukarı çektim. Sipariş vereli bir hafta olmuştu ama hala bir haber alamamıştım. Yeni konular hakkında düşünürken pencere kenarında dışarıyı izliyordum. Bir araba iki katlı binamızın önünde durmadan hemen önce sokağın benim gibi ne kadar boş ve yalnız olduğunu düşünüyordum. Siyah bir Mercedes Benz klasiklerindendi duran araç. Arabadan inen iki kişi gözüme çok tanıdık geliyordu.
Hah! Biri bizim sipariş verdiğimiz yayınevinin sekreteriydi. Adını tam hatırlamıyorum ama iyi bir kadındı sanırım. Yanındaki adam ona göre çok daha üst bir kademede olduğu belli oluyordu. Sürücü koltuğundan inmişti ve üstündeki siyah kumaş ceketi ve rüzgarda geriye doğru seyrekçe dalgalanan saçları onu kadının yöneticisi konumunda olduğunu düşünmeme neden oluyordu. Saçlar bundan bağımsızdı tabi. Sadece tarzını sevmiştim.
İçeri girdiklerinde burası için geldiklerini anlayarak pencere kenarından çekildim ve masama oturdum. Jeongin'i atlatacak kadar önemli bir konu ise buna hazırlıklı olmalıydım.
Bilirsiniz ya, insanlarla çok konuşan biri değildim. Düşüncelerimi yazıya dökerek rahatlıyordum çünkü insanların beni yargılamasından bıkmıştım. Korkularım... Büyük kusurlarım, değişmeyecek gerçeklerim vardı her seferinde yüzüme çarpan.
Jeongin kapıyı tıklatarak içeri girdiğinde ona şaşkınca baktım çünkü hemen arkasında az önceki adam vardı. Gözlerimiz anlık olarak kesiştiğinde o mercan irislerinde neler sakladığını görmek istemiştim ama buna izin vermeden gözlerini kırparak bakışlarını çevirdi.
Jeongin'e ne olduğunu sorar gibi başımı hafif yana eğip bakış attım. Üstelik az önce gördüğüm sekreter de yoktu yanında. Belki Ryujin ile konuşuyorlardır. Bilirsiniz kadın muhabbetleri işte.
"Çok şahsi ve özel bir soru sormak istedi. Önce reddettim ama üst üste ısrar etti. Geri çeviremedim. Yayınevinin sahibi olduğunu söyledi."
Demek Jeongin'in telefonunda konuşurken gelen ses ona aitti.
"İstemiyorsan çıkartırım. Kims-"
Elimi yavaşça kaldırıp sakin olmasını işaret ederek gözlerimle sorun olmadığını belli ettim.
Beni anladığı için daha fazla uzatmadan başını salladı ama dışarı çıkmada hala tereddüt ediyordu.
"Burda kalmamı ister misin peki?"
Tekrar karşımda duran genç adama baktım. Yüzü tarzına ve bulunduğu makama göre oldukça mütevazi ve... Şirindi? Elbette yüz hatları karizmatikti ancak bu sessizlik onu germiş gibiydi. Gerçekten şahsi bir soru ise bunu yalnız halletmeliydik.
İki kaşımı kaldırarak "hayır" dediğimde Jeongin hafifçe ikimize de eğildi ve sessizce dışarı çıktı.
Adam biraz daha rahatlamış görünüyordu. Ne hissediyordu bilmiyordum ama az öncekine nazaran şuan tüm odağı benim üzerimdeydi. Selam vermeyi unuttuğumu fark edip şaşkın bir şekilde ayağa kalktım ve hızlıca öne eğildim.
"Merhaba."
Evet, o ses bu adama aitti. Şimdi daha iyi hissediyordum çünkü en son arayışında bana küçük bir iltifatta bulunmuştu.
"Derin bir kalemi var." Demişti telefonda. Jeongin her zaman hoparlöre alarak konuşurdu ve bu benim her zaman aldığım bir iltifat, duyduğum bir cümle değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Can Hear U || MinSung
FanfictionBu gürültülü hayatımda kendi sesimi duyamıyorum ben. Ben seni duyuyorum Minho... Ben sessiz çığlıklarını görüyorum. Beni tamamlayan, boşluklarımı dolduran tek kişi sensin Han... ----- Angst değildir ama sonuna kadar ağlatır . Dram içerir ama mutlu...