Üzgünüm geç kaldığım ve sizleri beklettiğim için ama kendimi toparlamam gerekiyordu. Burada kendi içsel dünyamı yansıtırken hikaye yazımında bocalamak istemiyordum. Ama şimdi buradayım. Yine beraberiz. Bundan sonra gelecek bölümler için bir gün ya da zaman sözü veremem tabi ama en azından şuan çok daha iyi hissediyorum.
Güzellerim~ Okumaya geçmeden önce size sormak istediğim bir şey var. Buraya kadar okuyanlar, kitabın bu bölümüne kadar olan kısımları hakkında neler düşünüyor? Karakterler size ne hissettiriyor? Okurken çok mutlu olduğunuz, ağlamak istediğiniz yerleri, kızmaktan sinir küpü olduğunuz yerleri genel olarak yazmanızı istiyorum. Bu şekilde okurlar arasında bir sohbet de olur diye düşünüyorum tabi ki her yoruma yanıt verme alışkanlığım sizinle olacak hahaha.
Neyse, nilüfer çiçeklerim çok uzattım. İyi okumalar~
.
.
.Şarkı Önerisi:
AleXa - Bomb
.
.
.1 Ay Sonra
"Ah! Başım ağrıyor artık."
Minho ellerini mor kıvırcık saçlarının arasına geçirerek kahkülünü geriye atarken masadan kalktı ve dudaklarını büzerek Ryujin'in getirdiği dosyaları kapatıp dolaba yerleştirdi.
Kahve masasının önüne geçip kaseden kan kırmızısı bir elma aldı. Sertçe ısırarak dışarı izlemeye koyuldu.
Radyoda tuhaf bir şarkı çalıyordu. Trottu sanırsa, ya da ona benzeyen bir şeydi işte.
Hızlı adım sesleri duyduğunda Ryujin'in geldiğini anlayarak arkasını döndü.
"Ef-"
"Efendim!"
Kapı açıldığında kadın resmen yere kapaklanmak üzereydi.
"İyi misin?"
Kadının yüzü bir anda kireç gibi olmuştu. Saçlarını küt kesmişti geçenlerde. Boynundaki inci kolye duruyordu. Üstünde siyah bir takım vardı.
"Geldi..."
"Kim?"
"P-polis çağırmak istedim, normal konuşacağını söyledi ama-"
Polisi çağırdığını duyunca çenesini oynatarak elmadan son bir ısırık aldı ve elmayı kaseye adeta fırlatarak manşetlerini katlarken odadan çıktı.
"Kimmiş bu?"
Bu kata gelmediğine göre alt kattaydı. Merdivenleri inerken yavaş yavaş ısınan bahar havası açık kapıyla beraber yüzüne vurdu.
Resepsiyonun önünde biri arkasını dönük duruyordu ama bunun Mingi olmadığına emindi. Geriye de tek bir ihtimal kalıyordu.
"Merhaba Hyung... İyi olduğunu bilmek güzel."
Jeongin yavaşça arkasını dönerek "sözde" tatlı bir gülüşle onu selamlarken Minho'nun sinir katsayısı giderek artıyordu. Bu pişkin yüzden, çekik gözlerden, piç gülüşten nefret etmişti son zamanlarda. Elinde olsa hiç durmadan onu burda öldürmek isteyecekti ama gücünü başkasına saklıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Can Hear U || MinSung
FanfictionBu gürültülü hayatımda kendi sesimi duyamıyorum ben. Ben seni duyuyorum Minho... Ben sessiz çığlıklarını görüyorum. Beni tamamlayan, boşluklarımı dolduran tek kişi sensin Han... ----- Angst değildir ama sonuna kadar ağlatır . Dram içerir ama mutlu...