(İyi okumalar nilüfer çiçeklerim ~)
***
Han Minho'nun kolunu sıkıca tutarken onun çaprazında durarak ilerlemesini engelliyordu. Onun gözlerinde ilk kez böyle bir öfke görüyordu. Han'ın kollarının arasından çıkmak için kendini zorluyordu.
"Minho-ya! Dur artık lütfen!."
"Ah~Demek küçük sevgili sendin~"
Yüzü dolu para kumbarasının darbesinden yer yer çizilip iyice morarmış adam sırıtarak onlara bakmıştı. Onu da Jeongin tutuyordu.
"Shh! Güzellik. İster misin seni de alayım, bir bar turu yapalım?"
"Ne diyorsun sen be?! İt!"
"Kanma şuna Han! Bilerek laf atıyor. Uslanmaz bu. Kes sesini sen de!"
Jeongin onun kollarını arkadan tutuyordu ters kelepçe gibi.
"Bu var ya bu, piç kurusu!"
Jeongin onun beline diziyle bastırıp yere çökmesini sağladı.
"Minho'ya, bana, ailemize, hatta Ryujin'e yapmadığını bırakmadı."
Minho gözlerini sonuna kadar açarak Jeongin'e yalvarırcasına baktı.
Yalvarırım anlatma... Duymasın, bilmesin. Tek kelime işitmesin temiz ruhu.
"Bunların okulunda beraberdik. Çetemiz vardı. Babalarımız da zengin. Ailecek yasadışı işlerle uğraşıyorduk."
Mingi gülerken Han'ın kollarındaki adam daha çok çırpınıyordu.
"Hah! Devam edeyim mi? Minho-ya~?"
"Kes dedim!"
"Jeongin sustur şunu!"
O sırada Ryujin hızla içeri girdi. Gözleri korkudan ve ağlamaktan kızarmıştı.
"Lütfen efendimi dışarı çıkaralım. Lütfen... Krize girsin istemiyorum."
Han onu geriye çekerken Ryujin de ona yardımcı olmuştu. Kapıyı kapattıklarında onu yandaki arşiv odasına aldılar.
"B-bedeni titriyor. Polis çağırdım bile. A-ambulans çağırmam gerekiyor mu? Efendim? Lütfen kendinize gelin."
Han onu koltuğa oturtup ellerini sıkıca tutmuştu. Yanına çökerken Ryujin'e baktı.
Bir eli ağzında, diğer eli göğsünde yaşadığı şoku ve üzüntüyü atlatmaya çalışıyordu.
Minho gözlerini sıkıca kapatıp kendini geriye yaslarken vücudu hala kasılıyordu.
"Ryujin, bizi yalnız bırakır mısın?"
"E-emin misiniz? Lütfen haber verin bana."
"Endişelenme buradayım."
Han olayların neredeyse hiçbir noktasını bilmiyordu, bu yüzden şuan tek yapması gereken Minho'yu sakinleştirmek oluyordu.
Ryujin dışarı çıktığında Han kısa süreliğine ondan ayrılıp ilerledi ve kapıya ulaşıp kilidi çevirdi.
"Minho-ya..."
Bu sefer sakince gelip ayaklarının ucuna çöktü.
Elleri az önce sıkıca tutmaktan kızaran bileklerini okşarken hafif bir nefes vererek avuç içlerine öpücük kondurdu.
"Minho-ya, beni duyuyorsun değil mi?"
Avuç içleri kahve kokuyordu. Mürekkebe bulanmış ellerinde çizikler, kan lekeleri mavi boyaya karışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Can Hear U || MinSung
FanfictionBu gürültülü hayatımda kendi sesimi duyamıyorum ben. Ben seni duyuyorum Minho... Ben sessiz çığlıklarını görüyorum. Beni tamamlayan, boşluklarımı dolduran tek kişi sensin Han... ----- Angst değildir ama sonuna kadar ağlatır . Dram içerir ama mutlu...