(İyi okumala aşklarım. Vote ve yorum atmayı unutmayın. Saranghae Staaaaaa~)
-L.Know-
Jeongin beni arabayla mekanın girişinde bıraktığında, ona daha fazla kalmasının gerek olmadığını söyledim.
"Saçmalama, krize girmenden korkuyorum."
"Hayır, bunu başarmam gerekiyor kardeşim. Krize de girsem, artık bunun üstesinden gelmek istiyorum."
Arabadan indiğimde peşimden gelmeye devam etmişti. Sipariş vermek için kasaya gitmiştim. Arkamda durup kollarını birleştirdi.
"Hadi... Hadi sipariş ver L.Know. Bana konuştuğun gibi konuşabilecek misin?"
Onun konuşabiliyor olması benim sorunlu olduğumu mu gösteriyordu yani?
Sert bir nefes aldım ve histerik bir gülümseme ile cebimden kağıt ve kalem çıkardım.
"Ne zamandan beri yanında kağıt taşıyorsun?"
Onu duymazlıktan geldim ve kağıda sakince yazı yazmaya başladım.
"Merhaba, iki İce Americano alabilir miyim? Terasa istiyorum. Birazdan Han Jisung adında biri gelecek. Yer ayırabilirir misiniz? Bir saatliğine kimse gelmesin lütfen."
Kağıdı kasadaki yaşlı kadına uzattım gülerek.
"L.Know, bir soru sordum. O adama mı takıldın yoksa? Kahramanın falan mı olacak o?"
Arkamı döndüm ve iki kaşımı kaldırarak ona baktım.
"Belki de sırf bu yüzden beni rahat bırakman gerekiyordur. Kendi yolumu öğrenmem için. Annem değilsin sonuçta, bu benim hayatım."
Kasadaki yaşlı kadının bana gülerek baktığında ona döndüm. Başıyla tatlı bir selam verdi. El işaretlerimin bu kadar hızlı olması ve yüz ifademin ciddiyeti hoşuna gitmiş olmalıydı. Utanmıştım, kalbim çok hızlı atıyordu ama kadının bakışları o kadar içtendi ki, zararsız bir insan olduğu çok belliydi. Bir an tereddüt ile soru sormak istedi.
"Sadece konuşamıyor musunuz yoksa duyma-"
Kafamı gülerek iki yana salladım ve boğazımı işaret ettim.
"Oh, anladım. Kahveler hazır olur 15-20 dakikaya. Buz makinesini yeni açtık."
Tekrar bir kağıt çıkardım.
"Teşekkür ederim. Kolay gelsin."
"Hayatınızda mutlu olun efendim."
"Gidebilirsin Jeongin. İyiyim, ve iyi olacağım."
"İyi, beni çağırma o zaman. Krize girersen hani."
Arkasını dönüp gittiğinde ben de ağır adımlarla terasa çıktım. Etraf boştu neyse ki.
Han nehri... Resmen ayaklarımın altındaydı. Gelmeyeli iki üç ay olmuştu.
Esen rüzgar yüzümü okşarken kenara ilerledim ve ellerimi trabzanlara yasladım.
Zor bir karar almıştım. Oldukça redikal, değişim gerektiren bir karardı. Ama yapabilirdim. Yapmalıydım.
"Kahramanın falan mı olacak o?"
Kırıcıydı. Çok kırılmıştım ama çok da kızmıştım. Neden daha önce bunu yapmadım diye. O zaman bu kelimeleri kullanma hakkını bulamazdı kendinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Can Hear U || MinSung
FanfictionBu gürültülü hayatımda kendi sesimi duyamıyorum ben. Ben seni duyuyorum Minho... Ben sessiz çığlıklarını görüyorum. Beni tamamlayan, boşluklarımı dolduran tek kişi sensin Han... ----- Angst değildir ama sonuna kadar ağlatır . Dram içerir ama mutlu...