1. KISIM: 12. Bölüm

300 129 376
                                    

M.S 259

Clara annesinin bacağına sıkı sıkı sarılmış dehşet verici manzarayı izliyordu. Annesi ise sanki ona destek verircesine elini kızının omuzuna koymuş ve kendisine doğru iyice çekmişti.
Haber günlerdir Malita'nın (bugünkü Malatya) çeşitli yerlerinde konuşuluyor, hatta cazgırlar özellikle duyuru yapıyorlardı. Ama o günün bugün olduğunu bilmiyorlardı. Küçük kız ve annesi o sabah evden çarşıya gitmek için çıkmışlardı.

         Clara babasını hiç tanımamıştı. Annesinin dediğine göre babası bir askerdi ve savaş sırasında ölmüştü. Kendini bildi bileli büyükannesi ve annesi ile yaşıyordu. Annesi kasabada ki han'ın örtülerini yıkayarak geçim sağlıyordu. O günde yıkanan örtülerin parasını alıp, çarşıdan buğday almak için evden çıkmışlardı. Clara oldukça heyecanlıydı. Nihayet günler sonra, büyük annesinin kuruttuğu elma dilimleri dışında midesine ekmek ve sıcak çorba girecekti. Son derece mutluydu. Yollarda zıplayarak yürüyor ve şarkı söylüyordu.

Ta ki, o korkunç manzaraya şahit olana kadar. Yerde dizleri üzerine çökmüş olan adam kendisine bakıyordu. Ayağında ayakkabıları yoktu. Elleri önden birbirine iplerle bağlanmıştı. İpin bir ucu önde duran askerin elindeydi ve ara ara ipi çekerek ayağa kalkmasını söylüyordu. Adamın her yeri yara beri içindeydi. Sağ gözü tamamen şişmiş ve görmesini engelleyecek kadar kapanmıştı. Alnında oluşan yaralardan yüzünün her yeri kan içindeydi. Kollarında derin kesikler vardı. Üzerinde eskiden beyaz olan, fakat şuan kir ve kandan lekelenmiş uzun bir gömlek vardı. Arkasında bir grup Malita askeri bekliyordu. Komutanları diz çöken adamın başında durmuş zafer ve gururla gülümsüyordu. Halk sokağa dökülmüş olan biteni izlerken bir yandan da adama ellerine geçen herşeyi fırlatarak onu aşağılıyordu. 

Evinin çatısından olanları izleyen iri cüsseli bir adamın fırlattığı patates, yerde duran adamın, başının tam arasına isabet edip, adamdan acı bir inleme sesi çıkınca çevredeki insanların kahkahası sokakta yankılandı. Çarpma' nın etkisiyle adam sendelese de düşmedi. Clara ani bir refleksle sendeleyen adama doğru tutmak istercesine bir adım attı. Fakat annesi onu kolundan yakalayarak buna mani oldu.

"Anne ona yardım etmeliyiz"

"Hayır Clara! Burada dur ve onlar gidene kadar birşey yapma veya söyleme"

"İyi de neden?"

"Çünkü o bir günahkar tatlım. Tanrılar böyle olmasını istiyor."

Günahkar..
Bu kelime küçük kızın kafasının içinde yankılandı. Clara ve ailesi, tıpkı bu avaz avaz bağıran, yerde duran adama hakaret eden halk gibi pagandı. Tapındıkları çeşitli tanrı ve putları vardı.
Bu adam ise Hristiyan olduğunu söylüyor ve dinini savunuyordu. Putları parçalıyor, tek Tanrı olduğu inancını yayıyordu. Tanrılar öfkeliydi. Onun yüzünden günlerdir yağmur yağmıyordu. Ve daha iki gün önce tanrılar gündüzü geceye çevirmişlerdi. Annesi haklıydı bu adam günahkardı. Adama duyduğu acıma, yerini tiksinti ve öfkeye bırakmıştı.
Mahkemenin verdiği karar yerindeydi. Bu adamın acılar içinde ölmesi gerekiyordu.

****
O kadar ses ve hakaret arasında dizleri üzerine çökmüş dururken, gözü hemen sol tarafta duran küçük kıza takılmıştı. Yanında annesi olduğunu tahmin ettiği genç bir kadın duruyordu. Kızın da kendisine üzüntüyle baktığını farketti. Yüzünü belli belirsiz seçebiliyordu. Malita komutanının, yüzüne doğrudan vurduğu kalın tahta sopa yüzünden sağ gözü tamamen şişmiş ve kapanmıştı. Başına aldığı darbe sonucu ise alnının sol tarafındaki yarıktan süzülen kan gözüne aktığı için pek cok şeyi net görmesine engel oluyordu. Yine de birşey çok netti. Küçük kız ona üzüntü ile değil, tiksikti ile bakıyordu. En fazla altı yaşında olmalıydı. Tıpkı Elenora gibi.

BU SADECE BAŞLANGIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin